21 Nisan 2009 Salı

TÜRKSAT

Türksat (Türk haberleşme uyduları sistemi) - 1994 
Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş.
Türkiye'nin tek uydu operatörüdür. 200 civarında TV, radyo, data yayını vardır. Şirket; TV ve Radyo yayıncılığı, Kablo TV hizmeti, Internet bağlantısı, Veri transferi, VoIP gibi hizmetleri sunmaktadır.
Uydular; Türkiye'nin ilk uydusu Turksat 1A, 24 Ocak 1994'de fırlatılmış ve kalkışından 12 dakika sonra infilak etmiştir. Türksat 1B uydusu da aynı yıl içinde gönderilmiştir. 
Şirketin üçüncü uydusu Türksat 1C, 1996 yılında hizmete alınmıştır. 
Türksat 2A (Eurasiasat 1) uydusu ise 10 Ocak 2001'de fırlatılmıştır. Türksat 1C ile aynı konumdadır.
Turksat 3A uydusu, 13 Haziran 2008 saat 01:05'de Türksat A.Ş. ile Fransız iletişim sirketi Thales Alenia Space arasında imzalanan sözleşmeye bağlı olarak Fransız Guyanası'ından fırlatılmıştır.
2005 Temmuz ayı itibari ile Telekomdan KabloTV' yi devir almıştır. Kendi müşteri hizmetleri takip otomasyon yazılımlarını kendi bünyesindeki yazılımcı kadrosu ile kısa bir sürede gerçekleştirmesiyle birçok kamu kurumuna örnek teşkil etmektedir.
Türksat 1B (31.3° Doğu)
Türksat 1C (31.3° Doğu)
Türksat 2A (Eurasiasat 1) (42.0° Doğu)
Türksat 3A (42.0° Doğu)
Türksat 4A (42.0° Doğu - 2011'de fırlatılacak)
Türksat 5A (TUSAT 1) (42.0° Doğu - 2014'te fırlatılacak)

17 Nisan 2009 Cuma

NURULLAH BERK

nurullah berk - portre - 1990

Nurullah Berk (d. 22 Mart 1906, İstanbul - ö. 9 Ocak 1982, İstanbul)
Türk ressam. Türkiye’ de geometrik-figüratif yapımcılığın (konstruktivizim) ilk temsilcilerinden biridir. Eserlerinde kübizm etkilenmeleri de mevcuttur.
Eğitimi: Galatasaray Lisesini bitirdikten sonra, Sanayi-i Nefise Mektebi' nde İbrahim Çallı ve Hikmet Onat' ın öğrencisi oldu. 1924' te Fransa'ya gitti ve Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nda Ernest Laurent' la çalıştı. 1928' de öğrenimini tamamlayarak Türkiye' ye döndü ve bir grup arkadaşıyla “Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birligi" nin kuruculan arasında yer aldı.
D Grubu1933'te Türkiye'ye döndü ve aynı yıl Abidin Dino, Elif Naci, Zeki Faik İzer, Cemal Tollu ve Zühtü Mürüdoğlu ile birlikte "Türkiye'ye egemen izlenimci tutuma karşı, biçim olarak Batı’ daki çağdaş akımlara paralel kübist ve yapımcı teknik” şeklinde tarif edilen yeni bir anlayışın öncülüğünü yaptı. Berk’in önerisiyle bu grup “D Grubu” ismini aldı.
En tanınmış eserleri: İskambil Kağıtlı Natürmort, Ütü Yapan Kadın, Gömlekçi,Odalık, Dikenler, Kuşlar'dır.
Kazandığı ödüller: Yurtiçi ve yurtdışında birçok sergi açan Berk, 1947'de Ahmet Çanaklı Ödülünü, 1966'da 28. Devlet Resim ve Heykel Sergisi birincilik odülünü ve 1975'te DYO Ödülü Resim Yanşmasını kazandı. Berk'in son 15 yıllık çabası ise "Dogu ile Batı esprilerini kaynaştırmak, geleneksel sanat biçimlerini Bah anlaşıyla bağdaştırmak" biçiminde yorumlandı. 1953'te Suut Kemal Yetkin'le birlikte UNESCO'ya baglı Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Birligi'nin Türkiye ulusal komitesini kuran Berk'in sanat tarihi, resim ve heykel sanatı konulu çok sayıda yayınlanmış yapıtı vardır.

16 Nisan 2009 Perşembe

TÜRKİYE İSTATİSTİK GÜNÜ

Türkiye istatistik günü - 1991

Ana hedefi 21. yüzyıla "Çağdaş Türk İstatistik Sistemi"ni kurarak girmek olan Devlet İstatistik Enstitüsü, ülkemizin ekonomi, toplum ve kültür konularında ihtiyaç duyulan bilgilerini, bilgi ve iletişim çağının gerekli kıldığı hızda, uluslararası düzeyde üretirken, bu görevin önemi ve büyüklüğü nedeniyle "9 MAYIS" günü "TÜRKİYE İSTATİSTİK GÜNÜ" olarak ilan edilmiştir.

31 Mart 2009 Salı

ULUDAĞ (Bursa)

uludağ (bursa) - 1982
ULUDAĞ
Uludağ, ''Olimpos Dağı'' olarak da bilinir. Bursa ili sınırları içinde, 2543 m yüksekliği ile Türkiye'nin en büyük kış ve doğa sporları merkezi olan dağ. Evliya Çelebi seyahatnamesinde bu dağdan CEBELİ RUHBAN diye söz eder. Ayrıca halk arasında KEŞİŞ dağı olarakta bilinir. Homeros Uludağ'a Olympos Misios veya Bithynik Olymp diyordu. Uludağ, ilk hristiyan keşişlerin inzivaya çekildikleri yerleşim yerlerinden biridir.
Marmara bölgesinin en yüksek dağı. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan Uludağ'ın uzunluğu 40 km'yi bulur. Genişliği ise 15-20 km'dir. En yüksek noktası Kartaltepe'de 2543 m'dir. Türkiye'nin önemli volfram yatakları buradadır. Uludağ'dan kaynaklanan derin vadiler içindeki pekçok dere, Nilüfer Çayı ile Göksu'ya ulaşırlar. 
Uludağ modern dağ tesisleri, teleferiği Bursa'nın hemen yanında olması ile dağ turizminin merkezi olmuştur. Yol durumunun uygunluğu, her mevsim kar bulunması, eşsiz manzaraları buraya turist çekmektedir. 
Doğu, kuzey eteklerinin Bursa Ovasına yakın yerlerinde sıcak su kaynaklarının bulunmasından burada kaplıcalar meydana gelmiştir. Bursa'nın Çekirge semtindeki bu kaplıcalar pekçok hastalığa şifa olmaktadır.

Bitki örtüsü
Bitkisel zenginlik bakımından ender yerlerden biridir. 350 m den itibaren: defne, zeytin, katran ardıcı, fındık, laden, funda, kızılçam, maki ve çalılık alanlar, 350-700 m arası: kestane, akçakesme, erguvan, koca yemiş, dağ çileği, zeytin, katırtırnağı, Girit ladeni, mazı meşesi, gürgen, kızılcık, alıç, geyikdikeni, sırımbağı, yabani defne, karaağaç, kayın, titrek kavak, karaçam, 700-1000 m arası: kestane, kayın, sapsız meşe, titrek kavak, karaçam, yabani kızılcık, alıç, geyikdikeni, muşmula, 1000-1050 metreden itibaren: kayın ormanları 1500 metreye kadar ulaşır. 1500-2100 m arası: Uludağ göknarı, bodur ardıç, yaban mersini, ayı üzümü, yabani gül, geyik dikeni, çoban üzümü, söğüt, karaçam, kayın, gürgen, titrek kavak, sırımbağı, yoğurtotu, kekik , bitotu, misk soğanı, hindiba, bahar yıldızı, çok çiçekli gelincik, yabani elma. 

İklim
Dağın iklimi; alt kademelerde Akdeniz iklim tipi, zirveye doğru nemli mikro termik iklim tipine dönüşürken, kışları yüksek rakımlarda buzlu iklim görülür.  Kar yağışlı günler yıllık 66,7 gün, kar ile örtülü günler yıllık 179,2 gündür.

26 Mart 2009 Perşembe

ÇOCUK ESİRGEME KURUMU

çocuk esirgeme kurumu 

ÇOCUK ESİRGEME KURUMU 
1917 (6 Mart) İstanbul Himaye-i Etfal Cemiyeti İstanbul'da kuruldu.
1917 ( 28 Kasım) Firuz Ağa'da ilk Çocuk Misafirhanesinin açılışı yapıldı.
1920 (Teşrinievvel) ÇEK Cenevre'deki Merkez tarafından tanındı.
1921 (17 Ocak) Himaye-i Etfal Cemiyeti padişah iradesi ile kamu yararına çalışan cemiyet olarak kabul edildi.
1921 (30 Haziran) Ankara'da Hakimiyeti Milli Matbaasında küçük bir odada Himaye-i Etfal Cemiyetinin kuruluşu gerçekleştirildi.
1922 (4 Şubat) HEC Başkanı Dr. Fuad ve beş arkadaşı Himaye-i Etfal Cemiyetine ek gelir sağlamak amacıyla pullu zarf ve kartpostalların Himaye-i Etfal Cemiyeti yararına kullanımı hakkında tekliflerini, Türkiye Büyük Millet Meclisine sundular.
1923 Ankara Himaye-i Etfal Cemiyetinin kurulup güçlenmesi nedeniyle İstanbul HEC çalışmalarına son verdi.
1923 (26 Kasım) Posta Kanunu ile HEC posta ücretlerinden muaf tutuldu.
1926 (21-22 Haziran) "Himaye-i Etfal Cemiyetine Ait Evrakın Damga Resminden İstisnası Hakkında Kanun " kabul edildi.
1932 (11 Nisan) Dr. Fuad Bey'in 9 Nisan 1932 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiği teklif sonucu 20-30 Nisan tarihleri arası mektup ve telgraflara "Çocuk Şefkat Pulu" yapıştırılması hususu kabul edildi.
1937 (26 Kasım) Çocuk Esirgeme Kurumu Bakanlar Kurulunun 1223 sayılı Kararı ile kamu yararına çalışan dernek olarak kabul edildi.
1956 Ünicef'in Ankara Orman Çiftliğinde kurduğu Süt Fabrikasının üretiminin % 1 'i Çocuk Esirgeme Kurumuna tahsis edildi.
1957 Dünya Çocuk Günü nedeniyle özel seri pullar çıkarıldı.
1964 (12 Eylül) Bakanlar Kurulu Kararı ile 1 Ekim 1964 tarihinden itibaren THK, Kızılay, Ulusal Verem Savaş derneği, Türkiye Yardım Sevenler Derneğinin çıkardığı pulların yerine Kıbrıs Pullarının çıkarılmasına karar verildi.
1969 (30 Haziran) Katolik Yardım Servisince Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumuna yapılan gıda yardımları kesildi.
1970 (6 Haziran) 13513 sayılı Resmi Gazetede Yayınlanan karar ile kurumun bina, arazi ve kurumlar vergisinden, bütün harçlar ve resimlerden muaf tutulması uygun görüldü.
1970 Genel Bütçeden Çocuk Esirgeme Kurumuna hiç yardım yapılmadı.
1972 Barış Gönüllülerinin kurum bünyesinden tasfiyesi kararı alındı.
1972 (20 Temmuz) 1006 Sayılı Kanunla Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumunun bütün vergi, resim ve harçlardan muaf tutulması kabul edildi.
1972 (27 Temmuz) 1610 Sayılı Kanunla kurumun bina ve arazi vergisinden muafiyeti kaldırıldı.
1981 (5 Mayıs) 51 Nolu Milli Güvenlik Kurulu Kararı ile Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumunun genel merkezi, il merkezleri, ilçelerdeki şubeleri ile bucak ve köylerdeki kolları feshedildi.
1983 (24 Mayıs) 2828 Sayılı Yasa İle Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu kabul edildi.
1983 (27 Mayıs) 18059 sayılı Resmi Gazetede 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu yayınlandı.

23 Mart 2009 Pazartesi

ÇOBAN KOPEĞİ - KANGAL

çoban köpeği - 1973
ÇOBAN KÖPEĞİ - KANGAL 
Kangal köpeği'nin kökeni hakkında “rivayet” sayılabilecek bazı görüşler vardır. Ancak, 11 Temmuz 2003'te düzenlenen I. Uluslararası Kangal Köpeği Sempozyumu'nun sonuç bildirisinde, “büyük Türk göçleri sırasında Türkistan'dan Anadolu'ya getirilen bir köpek ırkı olduğu” kabul edilmiştir.
Evliya Çelebi de, Seyahatnâme'sinde Kangal Köpekleri'nden bahseder. O da, bu köpeklerin “aslan kadar güçlü” ve cüsseli olduğunu yazmaktadır. 
Özellikleri ve kullanım alanları 
Kangalların iki çeşidi vardır. Akbaş ve Karabaş. Akbaşların tüyleri az, karabaşların ise sık ve uzundur.
Kangal köpekleri genellikle çoban köpeği olarak nitelendirilirler ancak bekçi köpeği tanımına daha çok uyarlar. Zira diğer çoban köpeği türleri sürüyü korumaktan ziyade yönlendirme ve yönetmekte ustadırlar. Kangal köpeğinin en belirgin özelliği ise sahibine duyduğu aşırı sadakat ve buna bağlı olarak sahibine ait olduğunu düşündüğü şeyleri korumaya yönelik kuvvetli içgüdüsüdür. Bu nedenle çok iyi bir dövüşçüdür. Kurt, çakal gibi yabani hayvanlara karşı çok etkin bir muhafız olmakla beraber aile fertlerine ve özellikle de çocuklara karşı hiçbir tehdit oluşturmazlar. Dünyada kurt boğabilen tek köpek ırkıdır.
Kangal köpekleri, örnek olarak Namibya'da, Alman çoban köpeklerinden daha üstün koruyucu yeteneklere sahip oldukları için, yaygın bir şekilde yerli çiftçiler tarafından kulanılırlar.
Hiç çekinmeden bir ayıya saldıracak kadar cesur, bir pumayı, domuzu öldürecek kadar güçlüdür. Afrika'da manda sürülerini çitalardan, sırtlanlardan ve hatta aslanlardan korumak için kullanılmaktadır. Bilinen en güçlü köpek ırkıdır.

16 Mart 2009 Pazartesi

ORKİDE - SALEP OTU - OPHRYS HOLOSERICEA

orkide - salep otu - ophrys holosericea - 1979
ORKİDE
Familyası: Salepgiller (Orchidaceae). 
Türkiye’de yetiştiği yerler: Anadolu’da tabiî olarak yetişmekle birlikte kültür şekilleri sera ve salonlarda yetiştirilir. 
Sera ve salonlarda yetiştirilen süs bitkisi. Tropik, subtropik, ılıman ve hatta serin iklim kuşaklarında tabiî hâlde yetişir. 20.000’den fazla tür ve varyeteye sâhiptir. Bunlar içinde 15-20 tânesi süs bitkileri olarak yetiştirilmektedir. Bilhassa Ceologyne cristata, Odontoglossum grande, Paphiopedilum insigne ve Lycaste skinneri çok kolay yetişen ve ısı istekleri fazla olmayan türlerdir.
Orkideler, sera ve salon süs bitkileri içinde çok nârin, gâyet güzel, câzip, dekoratif ve uzun müddet dayanan çiçekleriyle kıymetli bitkilerin başında yer alır. Tropikal orkideler genellikle epifit olarak ağaçların üzerinde yaşarlar.
Yetiştirilmesi: Genel olarak sera veya çiçek pencerelerinde, gâyet aydınlık yerlerde bulundurulmalı, sâdece sabah ve akşam güneşine mâruz bırakılmalıdır. Orkidelerin büyük bir kısmında kök ve sürgün verme, ilkbahar ve yaz aylarına rastlar. Bu devrede bitkilerin nisbî rutubetçe yüksek yerlerde bulundurulmaları gerekir. Seralarda bunu temin maksadı ile bitkilere sık sık, çok ince zerreler hâlinde, kireçsiz su püskürtülmesi uygundur. Kireç ve klor ihtivâ eden su, orkidelerde gelişmeye derhal olumsuz etki yapar.

3 Mart 2009 Salı

DEDE KORKUT HİKAYELERİ

dede korkut masalları 
DEDE KORKUT MASALLARI
Dede Korkut hikâyeleri, Oğuz Türkleri'nin en bilinen epik destanlarındandır. Bu türün ilk örnekleri 15-16. yüzyılda yazıya geçirilmiştir. Dede Korkut Kitabındaki hikâyeler tarih boyunca dilden dile, anlatıcıdan anlatıcıya aktarılan bir sözlü gelenek ürünüdür. Bu süreç içerisinde değişikliklere uğrayan hikâyeler 16. yüzyılda yazıya geçirilmişlerdir.
Dede Korkut, destanların ilk anlatıcısıdır. Dede Korkut Hikayelerinde veli bir kişi olarak ortaya çıkar. Oğuzlar önemli meseleleri ona danışırlar. Keramet sahibi olduğuna inanılır. Gelecekten haberler verdiği söylenir. Ozan ve Kam dır. Oğuzname’de, Dede Korkut’un 295 yıl yaşadığı ve Muhammed bin Abdullah Muhammed’e elçi olarak gönderildiği anlatılmaktadır. Oğuz Han’a vezirlik yapmış olduğu da bilinir. Kopuz çalıp, hikmetli sözler söyler. Kopuzuna da kendine duyulduğu gibi saygı duyulur.

25 Şubat 2009 Çarşamba

İSPİNOZ - FRINGILLA COELEBS

ispinoz - fringilla coelebs - 2004

ISPINOZ (FRINGILLA COELEBS) CHANFFINCH 

Yerlidir. Trakya, Marmara, Karadeniz, Ege ve Akdeniz bölgeleri ile, Orta Anadolu'nun Kuzey ve Doğu Anadolu'nun Güneydoğu bölgelerindeki ormanlarda yasar.
YASAMA ORTAMI:
Ağaç bulunan her yerde yasar. Ormanlarda, parklarda, tarlalarda, yerleşim yerleri etrafında, bahçelerde, çitlerle çevrili tarım alanlarında yasar. Kışı diğer toplu yasayan kuşlarla birlikte geçirirler.
ÜREMESI:
Erkek Şubat veya Mart ayında yuva yerini hazırlar.Yapılan yuva inşa edildiği agamin kabuğu ile kamufle edilmiştir. Yumurta şayisi 5 olup, kuluçka süresi 12-14 gündür. Kuluçkaya sadece dişi kus yatar.
BESLENMESI:
İspinoz kuvvetli gagaya, sağlam kafatasına, geniş çene kaslarına, sert tohumları öğütmek için kuvvetli taslıklara sahiptir. Tohumlar baslıca yiyecekleri olmasına rağmen, ispinoz yavrularını böcek, örümcek ve özelliklede tırtıllarla besler. Kendileri bitkisel besinler, yağlı tohumlar, çam tohumları ve meyvelerle beslenirler.
TANINMASI:
Ergin erkeklerde alin siyah, tepe, ense ve boynun yanları mavi gri, basın yanları, gerdan ve göğüs kirli pembe, karin ve kuyruk altı beyazdır. Sırtı kırmızı kahverengi, kuyruk sokumu yosun yeşili, kuyruk gri siyah ve hafif çatallıdır. Kanatlar siyahtır, üzerinde 2 beyaz bant vardır. Omuz bası beyazdır. Dişilerin sırtı, basın üstü ve yanları zeytuni kahverengi, gerdan ve göğüs açık gri kahverengidir. ''Pik pik,viyt viyt vit rüt'' ve ''çuyiyiyi-çuyyo'' diye öter.
Boyu; 15 cm.dir.
Yazılar İçin Kaynak: Mehmet KARABOLAT (Türkiye'de Yasayan Kuşlar)

18 Şubat 2009 Çarşamba

ÇAYDA ÇIRA - ÇAYDAÇIRA

halk oyunları - çaydaçıra - 1969
ÇAYDAÇIRA 
Bu oyun Elazığ Harput’tan derlenmiştir. Oyun “Mumlu Dans” namıyla dünyaca tanınmaktadır. Çayda Çıra oyunu hakkında çeşitli efsaneler vardır. Ancak bunlar dilden dile dolaşan halk masallarına benzemekte ve diğer şehirlerimizde anlatılan efsanelerin bir varyantı ya da değişikliğe uğramış bir şekli olarak anlatılmaktadır. Oyun orijini itibariyle aydınlatma amacı güdülerek ortaya çıkmıştır.
Eskiden kaçış göçüş olmadığı için, kız-erkek karma oynanan bu oyun, günümüzde karma oynandığı gibi, ayrı ayrı da oynanır. 
Çayda Çıra oyunu sürekli olarak kendi melodisi ile oynanır. Ancak oyunun başlangıcında"Şirvan” ya da “Gelin Ağlatma Havası” denilen bir melodi çalınır. Bu oyunun melodisi ile başka bir oyun oynanmadığı gibi, bu oyun başka bir melodi ile de oynanmamaktadır. Oyun 10/8 lik usulde "Şirvan" makamındadır. Orta çabuklukta bir oyun olan çayda çıra, en az dört-beş kişi ile yürütülür. Arka arkaya dizilerek bazen tek dizi, bazen de daire şeklinde oynanmaktadır. Halay sınıfından çok, dini bir raksa benzemektedir. Taklitli bir oyun olmayan "Çayda Çıra", usûl itibariyle başladığı gibi bitmekte ve usûlde bir değişiklik olmamaktadır. Hem açık, hem de kapalı yerlerde oynanır. Güvey yada gelin misafir önüne çıkarılırken ve de "güvey gezdirmesi" geleneği yerine getirilirken oynanır.
Tüm oyunlarda başta oynayana kolbaşı, sonda oynayana son başı ya da “poçik” denir . Sadece halay oyununda "Halay başı" ve "Halay sonu" adları kullanılır. Oyunun aracı çift tabak ve içerisindeki üçer mumdan ibarettir. Oyun yürütülürken "Heey, Teey, Tey" diye nara atılır. 

16 Şubat 2009 Pazartesi

ALTINORDU DEVLETİ - BATU HAN

altınordu devleti '1227-1502'- batu han - 1987

ALTINORDU DEVLETİ - BATU HAN

Altın Orda Devleti (Moğolca: Алтан Ордны улс), 
Moğolların kurduğu devletlerden biridir. Kazan ve çevresinde bulunan Kazan Türkleri medeniyeti ve Türk kitlesinin yoğunluğu karşısında Moğol Altınorda yöneticileri, gittikçe Türkleşmişlerdir. Altınordu Devleti olarak da bilinen bu devlet, 13.-16. yüzyıllarda Doğu Avrupa ile İdil Nehri boylarında egemen olmuştur.
Moğol İmparatoru Cengiz Han ölmeden önce topraklarını oğulları arasında paylaştırmıştı. Seyhun Irmağı ile Balkaş Gölü'nün batısındaki yerleri büyük oğlu Cuci Han'a vermişti. Cuci Han'ın küçük oğlu Batu Han, batıya doğru giriştiği seferlerle bu toprakları genişletti. Cuci’nin toprakları sonradan Batu Han ile ağabeyi Orda Han arasında paylaşıldı. Balkaş ile Aral gölleri arasındaki ve Seyhun Irmağı'nın güneyindeki yerler Orda'ya verildi. Harezm ve yeni alınan topraklar Batu'nun yönetimine bırakıldı. Orda'nın yönetimindeki doğu bölgesine Ak Orda , Batu'nun yönetimindeki batı bölgesine de Gök Orda adı verildi. Gök Orda sonradan Altın Orda olarak adlandırıldı.
1242’de Altın Orda Devleti’ni kuran Batu Han, İdil Nehri'nin aşağı havzasındaki Saray kentini kendine başkent edindi ve topraklarını genişletti. 1256’da Batu Han öldüğünde devletin sınırları Kıpçak Bozkırı’nı (Deşt-i Kıpçak), İdil'in aşağı ve orta havzasını, Seyhun ve İdil ırmakları arasındaki Aral Gölü yöresini, Kafkasların Azerbaycan'a kadar olan kesimini kapsıyordu. Altın Orda Devleti, Lehistan (Polonya) ve Litvanya’yı vergiye bağlamıştı.
Batu Han’ın yerine Berke Han geçti. Berke Han, İslam dinini benimsedi ve Moğolların bir başka kolu olan İlhanlılarla savaştı. Bulgaristan'da Bizans ordusunu yendi. 1260’ta, ortaçağın en büyük kentlerinden biri sayılan Saray Berke kentini kurdu.
Berke Han'ın ölümünden sonra Mengü Timur Han, Özbek Han ve Canıbek Han Altın Orda Devleti’nin gücünü korudular. Canıbek Han'ın ölümünden sonra taht kavgaları başladı. Toktamış Han 1380'de Timur'un desteğiyle tahta çıkarak bu çatışmalara son verdi. Daha sonra Timur’un Altın Orda topraklarına sefer düzenlemesi ve taht kavgalarının yeniden başlaması Altın Orda Devleti'ni güçsüz düşürdü. Bu kavgalarla parçalanan Altın Orda Devleti topraklarında Kazan Hanlığı, Kırım Hanlığı, Astrahan Hanlığı, Nogay Hanlığı ve Sibir Hanlığı kuruldu. Kalan toprakları Kırım Hanlığı ele geçirdi ve 1502'de Altın Orda Devleti tarihten silindi.
Altın Orda Devleti'de yönetsel konular soyluların oluşturduğu Kurultay'da görüşülür ve karar bağlanırdı. Topraklar ve otlaklar Moğol soylularının elindeydi. Halk bu toprakları işler, ürünlerin belirli bir bölümünü bağlı oldukları beye verirdi. Göçebe bir toplumdan gelen Altın Orda hükümdarları, göçebeleri yerleşik düzene geçirmeye çalıştılar. Aşağı İdil’de 20’den çok kent kurdular. Bu kentlerin en büyüğü olan Saray Berke’nin nüfusunun 100 binden daha fazla olduğu sanılır.

12 Şubat 2009 Perşembe

AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU

aşık veysel şatıroğlu - '1894-1973' - 1992

Âşık Veysel Şatıroğlu (25 Ekim 1894 - 21 Mart 1973).

Şarkışla’nın Sivrialan köyünde doğdu. 7 yaşında yakalandığı çiçek hastalığından dolayı bir gözünü, daha sonra bir kazasonucu, az gören öteki gözünü yitirdi.
İlk bağlama derslerini babasının arkadaşı Çamşıhılı Ali’den aldı. Yunus, Karac’oğlan, Dertli, Erzurumlu Emrah gibi aşıklardan etkilendi ve türkülerinde onlarla olan duygu yakınlığını yansıttı.
Önceleri usta malı türküler söyleyen Âşık Veysel, 40 yaşlarına doğru kendi şiirlerine ağırlık vermeye ve türküleştirmeye başladı. 1931 yılında gerçekleştirilen Aşıklar Bayramında adı duyulan ve 1933 yılında Atatürk için söylediği bir türküden sonra özellikle Ahmet Kutsi Tecer’in de yardımıyla giderek tüm Türkiye’de tanınmaya başladı. Bu yıllar aynı zamanda Veysel’in kendi türkülerini söylemeye yönelmesi anlamında bir geçiş dönemi olarak sayılabilir. Bu döneme dek köyünden hiç çıkmayan Âşık Veysel bunu izleyen yıllarda Türkiye’nin birçok yöresini dolaşarak kendi yöresi dışında da insanlara türkülerini aktarma fırsatı buldu.
1952 yılında İstanbul’da kendisi için büyük bir jübile yapılan Âşık Veysel’e, 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin özel bir kararıyla aylık bağlandı.
Türkülerinde kendi özgü bir içtenlikle doğadan insan sevgisine hemen her konuyu işleyen Âşık Veysel, İstanbul Radyosunun ilk yayınlarında da türkü söyledi. 1941-46 arasında, Âşık Ali İzzet’le birlikte Köy Enstitülerinde halk türküleri ve bağlama dersleri verdi. Zamanla Veysel ve Ali İzzet’in temsil ettiği bağlama çalma ve türkü söyleme biçimi başlıbaşına bir tavır olarak yerleşti.
Aşık Veysel’in önemli sayılan ancak pek bilinmeyen bir özelliği de köyünde ilk kez meyve bahçesi kuran ve meyve yetiştiren kişi olmasıdır.
Araştırmacılara göre bağlamanın ilk düzeni olarak kabul edilen ve aslında Âşık Süleyman tarafından kullanılan ancak Âşık Veysel aracılığıyla yayıldığından dolayı aşıklama düzeni (la-re-mi), »Veysel Düzeni« olarak da bilinir.
Âşık Veysel'in şiirlerinin toplandığı »Deyişler« (1944), »Sazımdan Sesler« (1950) ve »Dostlar Beni Hatırlasın« (1970) adlı kitaplar yayımlandı.

Yazılar için kaynak Kaynak: Bekir Karadeniz, 1900'den 2000'e Halk Şiiri, Atılım Üniversitesi Yayınları, 2007

10 Şubat 2009 Salı

KALBİNİZ SAĞLIĞINIZDIR - KALP

kalbiniz sağlığınızdır - dünya sağlık günü 1972
KALP
Kalp ritmik kasılmalarıyla kan dolaşımını sağlayan, dolaşım sisteminin temel organına verilen ad. Yürek ve gönül olarak da bilinir. Görevinin öneminden dolayı, canlı varlıkların hayat merkezi olarak kabul edilir. Sözlükte, “değiştirmek, çevirmek veya değişmek, çevrilmek” anlamlarında kullanılır. Arapça gramer kuralı olarak kalp, (vav) veya (ya) harflerinin (elif) harfine çevrilerek okunmasına denir.
İnsan ve hayvan vücudunun bir parçası olan kalp, kulakçık ve karıncık adı verilen, kanın toplandığı odacıklar ihtiva eder. Kuş ve memelilerde kalp dört bölmelidir. Üstte iki kulakçık (atriyum), altta iki karıncık (ventrikulus) mevcuttur.
Her insanın kalbi, kendi yumruğu büyüklüğünde olup, yumurta veya çam kozalağı şeklindedir. Göğüs boşluğunda, sol akciğerde bulunan oyuk kısma yerleşmiştir. Sol memenin altında ve iki parmak aşağısında bulunur. Elimizi sol memenin altına koyduğumuzda yüreğin atışını duyabiliriz.
Yapısı
Kalp kuvvetli bir kas pompasıdır. Günde yaklaşık 100 bin, yılda 40 milyon, tüm insan hayatı boyunca yaklaşık 2,5 trilyon kere, hiç durmadan yaklaşık 8 ton kanı vücuda pompalar.
Her canlıda dokuların, organların ve hücrelerin; oksijen, karbondioksit, aminoasitler, yağlar, vitaminler ve mineraller gibi madde ve besinlere gereksinimi vardır.
Metabolizma faaliyetleri sonucunda oluşan artık ürünlerin de vücuttan uzaklaştırılması, vücut ısısının düzenlenmesi, asit-baz dengesinin korunması, hormonlar ve enzimlerin vücudun gerekli bölgelerine taşınması gerekir. Bütün bu işlemleri kalp ve damarlardan oluşan dolaşım sistemi yapar.
Kalp bu sistem içerisinde motor görevi yapar. Kalp dakikada 60-80 vuruş arasında değişen bir hızla günde 9000 litre kanı vücuda pompalar.
Kalp bir çeşit 4 odacıklı ve 4 kapakçıklı bir pompadır. Odacıklar sağ odacıklar ve sol odacıklar olarak 2 ana bölümden oluşur.
Sağ bölüm, kanın vücuttan döndüğü odacık olan sağ kulakçık sonra triküsbit kapak adı verilen 3 yaprakçıklı bir kapakçık ile ana odacık olan sağ karıncıktan oluşur.
# Kan vücutta oksijeni ve besin öğeleri kullanıldıktan sonra vena cava adı verilen 2 adet ana toplardamar ile sağ kulakçığa gelir.
# Sağ kulakçıktan kan yerçekimi ve kulakçık kasılması ile aradaki kapak olan triküsbit kapaktan (3 yaprakçıklı kapak) geçerek sağ karıncığa girer.
# Sağ karıncık ile pulmoner atardamar arasındaki kapağa da pulmoner kapakçık adı verilir. Sağ karıncık kanı pulmoner atardamar adını verdiğimiz bir damar yoluyla akciğerlere pompalar.
Sol bölüme kan akciğerlerden oksijenden zenginleştirilmiş olarak gelir.
# Sol kulakçığa gelen bu kan yerçekiminin de etkisi ile ve biraz da sol kulakçığın kasılması yardımı ile sonradaki kapak olan mitral kapakçık adı verilen 2 yaprakçıklı bir kapaktan sol karıncığa akar.
# Sol karıncık ile aort atardamarı arasında aort kapakçığı denilen 3 yaprakçıklı bir kapak bulunmaktadır. Sol karıncıktan temiz kan güçlü kasların kasılması etkisi ile aort atardamarı denilen ana atardamar vasıtasıyla vücuda sunulur.
Kalp Krizi
Kalp krizi, kalbi besleyen kan damarlarındaki daralmaların ( damar sertliği), zaman içinde tam bir tıkanıklığa dönüşmesiyle oluşur. Kalbi veya beyni besleyen damarlar, kolesterol (kan yağları), diğer yağlar, kalsiyum ve kandaki bazı maddelerin birleşerek oluşturdukları tabakalar ( plaklar) yüzünden daralabilir. Damarlardaki bu daralmalar damar sertliğine ( ateroskleroz) yol açar.
Oluşan tabakanın boyutu büyüdükçe kan akımı azalır. Kalp kası normal çalışmasını sağlayacak miktarda oksijen alamaz hale gelir. Bu durumda göğüste, boyun ve sırtta “sıkışma veya nefes alamama hissi” adı verilen bir ağrı hissedilebilir. Bu ağrı, bir sıkıntı veya stres haliyle birlikte yaşanır ve genellikle birkaç dakika içinde geçer.
Eğer kalp damarları ile kalbe yeterince oksijen sağlanıyorsa kalp sorunsuz bir şekilde atmaya devam eder. Kalp damarlarının bazı bölümleri tıkandığında ise kalp damar hastalığı ( koroner arter hastalığı) (KAH) oluşur. Bu durumda kalbe gelen kan akımı azalır. Eğer kan akımı uzun süre tamamen kesilirse kalp krizi ( miyokard infarktüsü) (Mİ) meydana gelir ve kalp kası zarar görür.
yazılar_için_kaynak: http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/Kalp