16 Mart 2009 Pazartesi

ORKİDE - SALEP OTU - OPHRYS HOLOSERICEA

orkide - salep otu - ophrys holosericea - 1979
ORKİDE
Familyası: Salepgiller (Orchidaceae). 
Türkiye’de yetiştiği yerler: Anadolu’da tabiî olarak yetişmekle birlikte kültür şekilleri sera ve salonlarda yetiştirilir. 
Sera ve salonlarda yetiştirilen süs bitkisi. Tropik, subtropik, ılıman ve hatta serin iklim kuşaklarında tabiî hâlde yetişir. 20.000’den fazla tür ve varyeteye sâhiptir. Bunlar içinde 15-20 tânesi süs bitkileri olarak yetiştirilmektedir. Bilhassa Ceologyne cristata, Odontoglossum grande, Paphiopedilum insigne ve Lycaste skinneri çok kolay yetişen ve ısı istekleri fazla olmayan türlerdir.
Orkideler, sera ve salon süs bitkileri içinde çok nârin, gâyet güzel, câzip, dekoratif ve uzun müddet dayanan çiçekleriyle kıymetli bitkilerin başında yer alır. Tropikal orkideler genellikle epifit olarak ağaçların üzerinde yaşarlar.
Yetiştirilmesi: Genel olarak sera veya çiçek pencerelerinde, gâyet aydınlık yerlerde bulundurulmalı, sâdece sabah ve akşam güneşine mâruz bırakılmalıdır. Orkidelerin büyük bir kısmında kök ve sürgün verme, ilkbahar ve yaz aylarına rastlar. Bu devrede bitkilerin nisbî rutubetçe yüksek yerlerde bulundurulmaları gerekir. Seralarda bunu temin maksadı ile bitkilere sık sık, çok ince zerreler hâlinde, kireçsiz su püskürtülmesi uygundur. Kireç ve klor ihtivâ eden su, orkidelerde gelişmeye derhal olumsuz etki yapar.

3 Mart 2009 Salı

DEDE KORKUT HİKAYELERİ

dede korkut masalları 
DEDE KORKUT MASALLARI
Dede Korkut hikâyeleri, Oğuz Türkleri'nin en bilinen epik destanlarındandır. Bu türün ilk örnekleri 15-16. yüzyılda yazıya geçirilmiştir. Dede Korkut Kitabındaki hikâyeler tarih boyunca dilden dile, anlatıcıdan anlatıcıya aktarılan bir sözlü gelenek ürünüdür. Bu süreç içerisinde değişikliklere uğrayan hikâyeler 16. yüzyılda yazıya geçirilmişlerdir.
Dede Korkut, destanların ilk anlatıcısıdır. Dede Korkut Hikayelerinde veli bir kişi olarak ortaya çıkar. Oğuzlar önemli meseleleri ona danışırlar. Keramet sahibi olduğuna inanılır. Gelecekten haberler verdiği söylenir. Ozan ve Kam dır. Oğuzname’de, Dede Korkut’un 295 yıl yaşadığı ve Muhammed bin Abdullah Muhammed’e elçi olarak gönderildiği anlatılmaktadır. Oğuz Han’a vezirlik yapmış olduğu da bilinir. Kopuz çalıp, hikmetli sözler söyler. Kopuzuna da kendine duyulduğu gibi saygı duyulur.

25 Şubat 2009 Çarşamba

İSPİNOZ - FRINGILLA COELEBS

ispinoz - fringilla coelebs - 2004

ISPINOZ (FRINGILLA COELEBS) CHANFFINCH 

Yerlidir. Trakya, Marmara, Karadeniz, Ege ve Akdeniz bölgeleri ile, Orta Anadolu'nun Kuzey ve Doğu Anadolu'nun Güneydoğu bölgelerindeki ormanlarda yasar.
YASAMA ORTAMI:
Ağaç bulunan her yerde yasar. Ormanlarda, parklarda, tarlalarda, yerleşim yerleri etrafında, bahçelerde, çitlerle çevrili tarım alanlarında yasar. Kışı diğer toplu yasayan kuşlarla birlikte geçirirler.
ÜREMESI:
Erkek Şubat veya Mart ayında yuva yerini hazırlar.Yapılan yuva inşa edildiği agamin kabuğu ile kamufle edilmiştir. Yumurta şayisi 5 olup, kuluçka süresi 12-14 gündür. Kuluçkaya sadece dişi kus yatar.
BESLENMESI:
İspinoz kuvvetli gagaya, sağlam kafatasına, geniş çene kaslarına, sert tohumları öğütmek için kuvvetli taslıklara sahiptir. Tohumlar baslıca yiyecekleri olmasına rağmen, ispinoz yavrularını böcek, örümcek ve özelliklede tırtıllarla besler. Kendileri bitkisel besinler, yağlı tohumlar, çam tohumları ve meyvelerle beslenirler.
TANINMASI:
Ergin erkeklerde alin siyah, tepe, ense ve boynun yanları mavi gri, basın yanları, gerdan ve göğüs kirli pembe, karin ve kuyruk altı beyazdır. Sırtı kırmızı kahverengi, kuyruk sokumu yosun yeşili, kuyruk gri siyah ve hafif çatallıdır. Kanatlar siyahtır, üzerinde 2 beyaz bant vardır. Omuz bası beyazdır. Dişilerin sırtı, basın üstü ve yanları zeytuni kahverengi, gerdan ve göğüs açık gri kahverengidir. ''Pik pik,viyt viyt vit rüt'' ve ''çuyiyiyi-çuyyo'' diye öter.
Boyu; 15 cm.dir.
Yazılar İçin Kaynak: Mehmet KARABOLAT (Türkiye'de Yasayan Kuşlar)

18 Şubat 2009 Çarşamba

ÇAYDA ÇIRA - ÇAYDAÇIRA

halk oyunları - çaydaçıra - 1969
ÇAYDAÇIRA 
Bu oyun Elazığ Harput’tan derlenmiştir. Oyun “Mumlu Dans” namıyla dünyaca tanınmaktadır. Çayda Çıra oyunu hakkında çeşitli efsaneler vardır. Ancak bunlar dilden dile dolaşan halk masallarına benzemekte ve diğer şehirlerimizde anlatılan efsanelerin bir varyantı ya da değişikliğe uğramış bir şekli olarak anlatılmaktadır. Oyun orijini itibariyle aydınlatma amacı güdülerek ortaya çıkmıştır.
Eskiden kaçış göçüş olmadığı için, kız-erkek karma oynanan bu oyun, günümüzde karma oynandığı gibi, ayrı ayrı da oynanır. 
Çayda Çıra oyunu sürekli olarak kendi melodisi ile oynanır. Ancak oyunun başlangıcında"Şirvan” ya da “Gelin Ağlatma Havası” denilen bir melodi çalınır. Bu oyunun melodisi ile başka bir oyun oynanmadığı gibi, bu oyun başka bir melodi ile de oynanmamaktadır. Oyun 10/8 lik usulde "Şirvan" makamındadır. Orta çabuklukta bir oyun olan çayda çıra, en az dört-beş kişi ile yürütülür. Arka arkaya dizilerek bazen tek dizi, bazen de daire şeklinde oynanmaktadır. Halay sınıfından çok, dini bir raksa benzemektedir. Taklitli bir oyun olmayan "Çayda Çıra", usûl itibariyle başladığı gibi bitmekte ve usûlde bir değişiklik olmamaktadır. Hem açık, hem de kapalı yerlerde oynanır. Güvey yada gelin misafir önüne çıkarılırken ve de "güvey gezdirmesi" geleneği yerine getirilirken oynanır.
Tüm oyunlarda başta oynayana kolbaşı, sonda oynayana son başı ya da “poçik” denir . Sadece halay oyununda "Halay başı" ve "Halay sonu" adları kullanılır. Oyunun aracı çift tabak ve içerisindeki üçer mumdan ibarettir. Oyun yürütülürken "Heey, Teey, Tey" diye nara atılır. 

16 Şubat 2009 Pazartesi

ALTINORDU DEVLETİ - BATU HAN

altınordu devleti '1227-1502'- batu han - 1987

ALTINORDU DEVLETİ - BATU HAN

Altın Orda Devleti (Moğolca: Алтан Ордны улс), 
Moğolların kurduğu devletlerden biridir. Kazan ve çevresinde bulunan Kazan Türkleri medeniyeti ve Türk kitlesinin yoğunluğu karşısında Moğol Altınorda yöneticileri, gittikçe Türkleşmişlerdir. Altınordu Devleti olarak da bilinen bu devlet, 13.-16. yüzyıllarda Doğu Avrupa ile İdil Nehri boylarında egemen olmuştur.
Moğol İmparatoru Cengiz Han ölmeden önce topraklarını oğulları arasında paylaştırmıştı. Seyhun Irmağı ile Balkaş Gölü'nün batısındaki yerleri büyük oğlu Cuci Han'a vermişti. Cuci Han'ın küçük oğlu Batu Han, batıya doğru giriştiği seferlerle bu toprakları genişletti. Cuci’nin toprakları sonradan Batu Han ile ağabeyi Orda Han arasında paylaşıldı. Balkaş ile Aral gölleri arasındaki ve Seyhun Irmağı'nın güneyindeki yerler Orda'ya verildi. Harezm ve yeni alınan topraklar Batu'nun yönetimine bırakıldı. Orda'nın yönetimindeki doğu bölgesine Ak Orda , Batu'nun yönetimindeki batı bölgesine de Gök Orda adı verildi. Gök Orda sonradan Altın Orda olarak adlandırıldı.
1242’de Altın Orda Devleti’ni kuran Batu Han, İdil Nehri'nin aşağı havzasındaki Saray kentini kendine başkent edindi ve topraklarını genişletti. 1256’da Batu Han öldüğünde devletin sınırları Kıpçak Bozkırı’nı (Deşt-i Kıpçak), İdil'in aşağı ve orta havzasını, Seyhun ve İdil ırmakları arasındaki Aral Gölü yöresini, Kafkasların Azerbaycan'a kadar olan kesimini kapsıyordu. Altın Orda Devleti, Lehistan (Polonya) ve Litvanya’yı vergiye bağlamıştı.
Batu Han’ın yerine Berke Han geçti. Berke Han, İslam dinini benimsedi ve Moğolların bir başka kolu olan İlhanlılarla savaştı. Bulgaristan'da Bizans ordusunu yendi. 1260’ta, ortaçağın en büyük kentlerinden biri sayılan Saray Berke kentini kurdu.
Berke Han'ın ölümünden sonra Mengü Timur Han, Özbek Han ve Canıbek Han Altın Orda Devleti’nin gücünü korudular. Canıbek Han'ın ölümünden sonra taht kavgaları başladı. Toktamış Han 1380'de Timur'un desteğiyle tahta çıkarak bu çatışmalara son verdi. Daha sonra Timur’un Altın Orda topraklarına sefer düzenlemesi ve taht kavgalarının yeniden başlaması Altın Orda Devleti'ni güçsüz düşürdü. Bu kavgalarla parçalanan Altın Orda Devleti topraklarında Kazan Hanlığı, Kırım Hanlığı, Astrahan Hanlığı, Nogay Hanlığı ve Sibir Hanlığı kuruldu. Kalan toprakları Kırım Hanlığı ele geçirdi ve 1502'de Altın Orda Devleti tarihten silindi.
Altın Orda Devleti'de yönetsel konular soyluların oluşturduğu Kurultay'da görüşülür ve karar bağlanırdı. Topraklar ve otlaklar Moğol soylularının elindeydi. Halk bu toprakları işler, ürünlerin belirli bir bölümünü bağlı oldukları beye verirdi. Göçebe bir toplumdan gelen Altın Orda hükümdarları, göçebeleri yerleşik düzene geçirmeye çalıştılar. Aşağı İdil’de 20’den çok kent kurdular. Bu kentlerin en büyüğü olan Saray Berke’nin nüfusunun 100 binden daha fazla olduğu sanılır.

12 Şubat 2009 Perşembe

AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU

aşık veysel şatıroğlu - '1894-1973' - 1992

Âşık Veysel Şatıroğlu (25 Ekim 1894 - 21 Mart 1973).

Şarkışla’nın Sivrialan köyünde doğdu. 7 yaşında yakalandığı çiçek hastalığından dolayı bir gözünü, daha sonra bir kazasonucu, az gören öteki gözünü yitirdi.
İlk bağlama derslerini babasının arkadaşı Çamşıhılı Ali’den aldı. Yunus, Karac’oğlan, Dertli, Erzurumlu Emrah gibi aşıklardan etkilendi ve türkülerinde onlarla olan duygu yakınlığını yansıttı.
Önceleri usta malı türküler söyleyen Âşık Veysel, 40 yaşlarına doğru kendi şiirlerine ağırlık vermeye ve türküleştirmeye başladı. 1931 yılında gerçekleştirilen Aşıklar Bayramında adı duyulan ve 1933 yılında Atatürk için söylediği bir türküden sonra özellikle Ahmet Kutsi Tecer’in de yardımıyla giderek tüm Türkiye’de tanınmaya başladı. Bu yıllar aynı zamanda Veysel’in kendi türkülerini söylemeye yönelmesi anlamında bir geçiş dönemi olarak sayılabilir. Bu döneme dek köyünden hiç çıkmayan Âşık Veysel bunu izleyen yıllarda Türkiye’nin birçok yöresini dolaşarak kendi yöresi dışında da insanlara türkülerini aktarma fırsatı buldu.
1952 yılında İstanbul’da kendisi için büyük bir jübile yapılan Âşık Veysel’e, 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin özel bir kararıyla aylık bağlandı.
Türkülerinde kendi özgü bir içtenlikle doğadan insan sevgisine hemen her konuyu işleyen Âşık Veysel, İstanbul Radyosunun ilk yayınlarında da türkü söyledi. 1941-46 arasında, Âşık Ali İzzet’le birlikte Köy Enstitülerinde halk türküleri ve bağlama dersleri verdi. Zamanla Veysel ve Ali İzzet’in temsil ettiği bağlama çalma ve türkü söyleme biçimi başlıbaşına bir tavır olarak yerleşti.
Aşık Veysel’in önemli sayılan ancak pek bilinmeyen bir özelliği de köyünde ilk kez meyve bahçesi kuran ve meyve yetiştiren kişi olmasıdır.
Araştırmacılara göre bağlamanın ilk düzeni olarak kabul edilen ve aslında Âşık Süleyman tarafından kullanılan ancak Âşık Veysel aracılığıyla yayıldığından dolayı aşıklama düzeni (la-re-mi), »Veysel Düzeni« olarak da bilinir.
Âşık Veysel'in şiirlerinin toplandığı »Deyişler« (1944), »Sazımdan Sesler« (1950) ve »Dostlar Beni Hatırlasın« (1970) adlı kitaplar yayımlandı.

Yazılar için kaynak Kaynak: Bekir Karadeniz, 1900'den 2000'e Halk Şiiri, Atılım Üniversitesi Yayınları, 2007

10 Şubat 2009 Salı

KALBİNİZ SAĞLIĞINIZDIR - KALP

kalbiniz sağlığınızdır - dünya sağlık günü 1972
KALP
Kalp ritmik kasılmalarıyla kan dolaşımını sağlayan, dolaşım sisteminin temel organına verilen ad. Yürek ve gönül olarak da bilinir. Görevinin öneminden dolayı, canlı varlıkların hayat merkezi olarak kabul edilir. Sözlükte, “değiştirmek, çevirmek veya değişmek, çevrilmek” anlamlarında kullanılır. Arapça gramer kuralı olarak kalp, (vav) veya (ya) harflerinin (elif) harfine çevrilerek okunmasına denir.
İnsan ve hayvan vücudunun bir parçası olan kalp, kulakçık ve karıncık adı verilen, kanın toplandığı odacıklar ihtiva eder. Kuş ve memelilerde kalp dört bölmelidir. Üstte iki kulakçık (atriyum), altta iki karıncık (ventrikulus) mevcuttur.
Her insanın kalbi, kendi yumruğu büyüklüğünde olup, yumurta veya çam kozalağı şeklindedir. Göğüs boşluğunda, sol akciğerde bulunan oyuk kısma yerleşmiştir. Sol memenin altında ve iki parmak aşağısında bulunur. Elimizi sol memenin altına koyduğumuzda yüreğin atışını duyabiliriz.
Yapısı
Kalp kuvvetli bir kas pompasıdır. Günde yaklaşık 100 bin, yılda 40 milyon, tüm insan hayatı boyunca yaklaşık 2,5 trilyon kere, hiç durmadan yaklaşık 8 ton kanı vücuda pompalar.
Her canlıda dokuların, organların ve hücrelerin; oksijen, karbondioksit, aminoasitler, yağlar, vitaminler ve mineraller gibi madde ve besinlere gereksinimi vardır.
Metabolizma faaliyetleri sonucunda oluşan artık ürünlerin de vücuttan uzaklaştırılması, vücut ısısının düzenlenmesi, asit-baz dengesinin korunması, hormonlar ve enzimlerin vücudun gerekli bölgelerine taşınması gerekir. Bütün bu işlemleri kalp ve damarlardan oluşan dolaşım sistemi yapar.
Kalp bu sistem içerisinde motor görevi yapar. Kalp dakikada 60-80 vuruş arasında değişen bir hızla günde 9000 litre kanı vücuda pompalar.
Kalp bir çeşit 4 odacıklı ve 4 kapakçıklı bir pompadır. Odacıklar sağ odacıklar ve sol odacıklar olarak 2 ana bölümden oluşur.
Sağ bölüm, kanın vücuttan döndüğü odacık olan sağ kulakçık sonra triküsbit kapak adı verilen 3 yaprakçıklı bir kapakçık ile ana odacık olan sağ karıncıktan oluşur.
# Kan vücutta oksijeni ve besin öğeleri kullanıldıktan sonra vena cava adı verilen 2 adet ana toplardamar ile sağ kulakçığa gelir.
# Sağ kulakçıktan kan yerçekimi ve kulakçık kasılması ile aradaki kapak olan triküsbit kapaktan (3 yaprakçıklı kapak) geçerek sağ karıncığa girer.
# Sağ karıncık ile pulmoner atardamar arasındaki kapağa da pulmoner kapakçık adı verilir. Sağ karıncık kanı pulmoner atardamar adını verdiğimiz bir damar yoluyla akciğerlere pompalar.
Sol bölüme kan akciğerlerden oksijenden zenginleştirilmiş olarak gelir.
# Sol kulakçığa gelen bu kan yerçekiminin de etkisi ile ve biraz da sol kulakçığın kasılması yardımı ile sonradaki kapak olan mitral kapakçık adı verilen 2 yaprakçıklı bir kapaktan sol karıncığa akar.
# Sol karıncık ile aort atardamarı arasında aort kapakçığı denilen 3 yaprakçıklı bir kapak bulunmaktadır. Sol karıncıktan temiz kan güçlü kasların kasılması etkisi ile aort atardamarı denilen ana atardamar vasıtasıyla vücuda sunulur.
Kalp Krizi
Kalp krizi, kalbi besleyen kan damarlarındaki daralmaların ( damar sertliği), zaman içinde tam bir tıkanıklığa dönüşmesiyle oluşur. Kalbi veya beyni besleyen damarlar, kolesterol (kan yağları), diğer yağlar, kalsiyum ve kandaki bazı maddelerin birleşerek oluşturdukları tabakalar ( plaklar) yüzünden daralabilir. Damarlardaki bu daralmalar damar sertliğine ( ateroskleroz) yol açar.
Oluşan tabakanın boyutu büyüdükçe kan akımı azalır. Kalp kası normal çalışmasını sağlayacak miktarda oksijen alamaz hale gelir. Bu durumda göğüste, boyun ve sırtta “sıkışma veya nefes alamama hissi” adı verilen bir ağrı hissedilebilir. Bu ağrı, bir sıkıntı veya stres haliyle birlikte yaşanır ve genellikle birkaç dakika içinde geçer.
Eğer kalp damarları ile kalbe yeterince oksijen sağlanıyorsa kalp sorunsuz bir şekilde atmaya devam eder. Kalp damarlarının bazı bölümleri tıkandığında ise kalp damar hastalığı ( koroner arter hastalığı) (KAH) oluşur. Bu durumda kalbe gelen kan akımı azalır. Eğer kan akımı uzun süre tamamen kesilirse kalp krizi ( miyokard infarktüsü) (Mİ) meydana gelir ve kalp kası zarar görür.
yazılar_için_kaynak: http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/Kalp

30 Ocak 2009 Cuma

YALICAPKINI - HALCYON SMYRNENSIS

yalıçapkını - halcyonmsyrnensis - 1992

YALIÇAPKINI

Yalıçapkınıgiller (Alcedinidae), gökkuzgunları (Coraciiformes) takımına ait bir kuş familyasıdır.
Familya üyeleri tüm dünyada yayılış gösterirler. Afrika'dan Avustralya'ya kadar olan bölgede bulunurlar. Tek tür Alcedo atthis Avrupa'da ve kuzey Asya'da görülür (İngilizcesi kingfisher). Familyanın kökeninin aslen Asya olduğu sanılmaktadır.
Başları büyük, boyunları kısa, gaga uzun ve kuvvetlidir. Ormanlar ve sulak alanlar yayıldıkları bölgelerdir. Böcekler, sürüngenler ve balıklarla beslenirler. Yuvaları toprakta dikine, galeriler şeklinde ya da ağaç kovuklarındadır. Yavrular yumurtadan çıktıklarında çıplaktırlar. Suda yaşayanlar aniden suya dalarlar.

yazılar için kaynak ; http://tr.wikipedia.org/wiki/Yal%C4%B1%C3%A7apk%C4%B1n%C4%B1giller

28 Ocak 2009 Çarşamba

HASANOĞLAN HEYKELCİĞİ

hasanoğlan heykelciği - 1992

HASANOĞLAN HEYKELCİĞİ

Ankara ili Elmadağ ilçesi Hasanoğlan beldesi sınırları içerisinde ele geçirilmiş M.Ö. 2100-2000
yıllarına ait Hatti sanatının güzel bir örneğidir. Rastlantı sonucu Hasanoğlan'da kayaların arasında bulunmuştur. Muhtemelen mezar hediyesi olarak düşünülüp yapılmış; baş, göğüs, gövdedeki kemer ve ayaklarındaki halhallar altından yapılmıştır. Eserin baş yapısının arkası Hititler'de altın ve gümüşten yapılmış, dini törenlerde sıvı sunu (libasyon) yapılmakta kullanılan testilerin üzerindeki desenlerle benzerlik göstermektedir.

yazıla riçin kaynak : http://definecilik.blogspot.com/2007/08/hasanolan-heykelcii.html

22 Ocak 2009 Perşembe

AĞAÇ KURBAĞASI - HYLA ARBOREA

ağaç kurbağası - hyla arborea - 1990
AĞAÇ KURBAĞASI
Ağaç kurbağası, Hylidae (ağaç kurbağaları) familyasını oluşturan kurbağa türlerine verilen ad.
Genellikle küçük, ince yapılı ve uzun bacaklıdırlar. Ön ve arka parmaklarının ucunda, tırmanmaya yarayan emici diskler bulunur. Bazı türler iyi tırmanamadığından su içinde ya da karada yaşar. Çoğu türde dişi kurbağa yumurtalarını suya bırakır.
Kuzey Amerika'nın ılıman iklim bölgelerinde geniş yayılış gösterirler. Ayrıca Papua Yeni Gine ve Avusturalya'da da yaygındırlar.
Sınıflandırma
Ağaç kurbağaları 4 alt familya ve 37-39 cinse ayrılır.
Alt familya: Pelodryadinae
Alt familya: Phyllomedusinae (Yaprak kurbağaları)
Alt familya: Hemiphractinae
Alt familya: Hylinae
yazılar için kaynak :http://tr.wikipedia.org/wiki/A%C4%9Fa%C3%A7_kurba%C4%9Fas%C4%B1

15 Ocak 2009 Perşembe

YUNUS EMRE

yunus emre - sevgi yılı - 1991

YUNUS EMRE

Hayatı;
Tarihî hayatı ve şahsiyeti hakkında pek az şey bildiğimiz Yûnus Emre, Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmaya ve Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde küçük-büyük Türk Beylikleri'nin kurulmaya başladığı 13. yy ortalarından Osmanlı Beyliği'nin filizlenmeye başladığı 14. yy'ın ilk çeyreğinde Orta Anadolu havzasında doğup yaşamış
bir Türkmen hocası, şair bir erendir.

Yûnus'un yaşadığı yıllar, Anadolu Türklüğünün Moğol akın ve yağmalarıyla, iç kavga ve çekişmelerle, siyasî otorite zayıflığıyla, dahası kıtlık ve kuraklıklarla perişan olduğu yıllardır. 13. yy'ın ikinci yarısı, sadece siyasî çekişmelerin değil, çeşitli gayrısünni mezhep ve inançların, batınî ve mutezilî görüşlerin de yoğun bir şekilde yayılmaya başladığı bir zamandır. İşte böyle bir ortamda, Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî, Hacı Bektaş-ı Velî, Ahî Evrân-ı Velî, Ahmed Fakih gibi ilim ve irfan kutuplarıyla birlikte Yûnus Emre, Allah sevgisini, aşk ve güzel ahlakla ilgili düşüncelerini, her türlü batıl inanca karşı, gerçek İslam tasavvufunu işleyerek Türk-İslam birliğinin oluşmasında önemli vazifeler yapmıştır.

Yûnus Emre, "Risalet-ün Nushiyye" adlı mesnevîsinin sonunda verdiği;
"Söze târîh yedi yüz yediydi
Yûnus cânı bu yolda fidîyidi"
Beytinden anlaşıldığı kadarıyla H. 707 (M. 1307-8) tarihlerinde hayattadır.
Yine, Adnan Erzi tarafından Bayezıd Devlet Kütüphanesi'nde bulunan 7912 numaralı yazmada şu ifadelere rastlanmaktadır: " Vefât-ı Yûnus Emre - Müddet-i 'Ömr 82 - Sene 720"
Bu belgeden anlaşılacağı üzere, Yûnus Emre, H. 648 (M. 1240-1) yılında doğmuş, 82 yıllık bir dünya hayatından sonra H. 720 (M. 1320-1) yılında ölmüştür.

Doğduğu yer konusundaki tartışmalar Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy ile Karaman üzerinde yoğunlaşmaktadır. Menakıpnâmelerle şiirlerinden çıkarılan bilgilere göre Babalılardan
Taptuk Emre'nin dervişidir. Hacı Bektaş-ı Veli ile ilgisi Vilayetname'den kaynaklanmaktadır. Yine şiirlerinden tasavvuf yolunu seçtiği, iyi bir öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Anadolu kentlerini dolaştığı, Azerbaycan ve Şam'a gittiği, Mevlana'yla görüştüğü de bu bilgiler arasındadır.
Yazılar için kaynak; http://tr.wikipedia.org/wiki/Yunus_Emre

30 Aralık 2008 Salı

İNCİR - FIG

incir - fig - 1973

İncir (Ficus carica), anavatanı doğu Akdeniz ve güneybatı Asya (Türkiye'den Afganistan'a kadar) olan, ağaç ya da ağaççık nitelikli bir bitki türü ve bu türün meyvesidir.
İncir, dutgiller (Moraceae) familyasına dahil olan incir (Ficus) cinsinin içerdiği yaklaşık 800 kadar tür içinde ticari öneme sahip meyve veren tek bitkidir. İncir bitkisinin çiçeklerinde tozlaşma olayı mazı böcekleriyle gerçekleşir. Bu olaya "Kaprifikasyon" denir.
Meyvelerinin besin değeri yüksektir. Meyvaların bileşimini %30-40 şeker, A,B,C vitaminleri oluşturmaktadır. Meyvalarından hazırlanan infusyon özellikle çocuklarda kullanılabilen bir müshildir. Yapraklarındaki süt, "incir sütü" olarak bilinir ve halk arasında siğillere karşı kullanılır. Türün taze yaprakları ise, lapa halinde yaralara karşı tedavide halk ilacı olarak kullanılagelmiştir.
İncirin Dünya'daki en büyük üreticisi Türkiye'dir. Başlıca dış satım ürünümüzdür. Ege bölgesinde tarımda ön planda yer alır. Türkiye'de en fazla Aydın yöresinde yetiştirilir.
yazılar için kaynak : http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ncir

22 Aralık 2008 Pazartesi

ŞARKICI MUKALLİT

şarkıcı mukallit - hippolais poligiotta - 2004

Şarkıcı Mukallit
Kısa kanatlı sarı mukallit (Hippolais polyglotta), ötleğengiller (Sylviidae) familyasından Hippolais cinsine ait bir kuş türü.
Özellikler;
Orta büyüklükte, yaklaşık 12-13 cm kadardırlar ve doğu karşı taraftaki sarı mukallite benzerler. Erişkinin, açık kahverengi bir arkası ve kanatları vardır. Üst kısmı ise sarımsıdır. Güçlü ve sivri uçlu gagaları, kahverengi bacakları vardır. Eşeyler aynıdır ama genç kuşların karın bölgesi daha soluktur.
Yaşam alanı;
Bu küçük ötücü kuş, çalılıklarla açık ormanlık bölgede bulunan bir türdür. Bir ağaç veya bir çalılıkta yaptıkları yuvalarına 3-5 yumurta bırakırlar.
Beslenme;
Böcekçildirler ama küçük yumuşak meyveler gibi diğer küçük yiyeceklerlede beslenirler.
Dağılım;
Güneybatı Avrupa ve kuzeybatı Afrika'da yayılış gösterirler. Göçmendirler, kışı Afrika'da Sahra Çölünde geçirirler.
yazılar için kaynak : http://tr.wikipedia.org/wiki/K%C4%B1sa_kanatl%C4%B1_sar%C4%B1_mukallit