kultur-sanat-tarih_TR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kultur-sanat-tarih_TR etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ağustos 2010 Salı

ERZURUM KONGRESİ


ERZURUM KONGRESİ (23 TEMMUZ-07 AĞUSTOS 1919)

Erzurum Kongresi, Amasya Genelgesi'yle duyurulan ve 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum'da toplanan kurultaydır.
Kongreye çoğunluğu işgal altındaki 5 doğu ili Trabzon, Erzurum, Sivas, Bitlis ve Van'dan gelen 62 delege katılmış; 2 hafta süren kongrede alınan kararlar Kurtuluş Mücadelesi'nde izlenen çizgide önemli ölçüde belirleyici olmuştur.Kongreyi geçici başkan olarak Erzurum delegelerinden Hoca Raif Efendi açmış; yoklamanın ardından yapılan oylamada Mustafa Kemal Paşa kongre başkanlığına getirilmiştir.
Aslında 10 Temmuz'da başlaması öngörüldü. Fakat delegelerin bir bölümünün gelememesiden ötürü 23 Temmuz'a ertelendi.
Erzurum Kongresi'nde alınan kararlar:
1.Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür,parçalanamaz.
2.Her türlü yabancı işgaline ve müdahalesine karşı millet hep birlikte direniş ve savunmaya geçecektir.
3.İstanbul Hükümeti vatanın bağımsızlığını sağlayamazsa geçici bir hükümet kurulacaktır.Bu hükümet milli kongre tarafından seçilecektir.Kongre toplanmamış ise,bu seçimi Temsilciler Kurulu yapacaktır.
4.Kuva-yi Milliye'yi etkili, milli iradeyi hakim kılmak esastır.
5.Azınlıklara siyasi hakimiyetimizi ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez.Ancak bu vatandaşların canları,malları ve ırzları her türlü saldırıdan korunacaktır.
6.Manda ve himaye kabul olunamaz.
7.Milli irade ve toplanan ulusal güçler padişahlık ve halifelik makamını kurtaracaktır.
8.Mebuslar Meclisi'nin derhal toplanmasına ve hükümetin yaptığı işlerin milletçe kontrolüne çalışılacaktır.
9.Sömürgecilik amacı taşımayan devletlerden teknik,sanayi ve ekonomik yardım kabul edilebilir.

20 Mart 2010 Cumartesi

KELOĞLAN - TÜRK ÇOCUK MASALLARI

Türk çocuk masalları- Keloğlan- açıl sofram açıl - 1991
KELOĞLAN
KeloğlanKeloğlan bir masal kahramanıdır. Başlangıçta beceriksiz, tembel biri gibi gözükürken olayların gelişmesiyle kurnaz, cesur ve becerikli olduğu ortaya çıkar ve sonunda mutluluğa ulaşır.Bu masal kahramanının başından geçen olayları konu edinen masallara da "Keloğlan Masalları" adı verilir.Keloğlan yalnız Türk masallarında değil Arap ülkeleri, İran, Kafkasya, Orta Asya, Rus ve Batı Avrupa masallarında da karşımıza çıkar.Adları, kişilikleri, görünüşleri farklı olmakla birlikte bu masal kahramanlarının birbirine benzeyen yanları olduğu görülür.Her ülkenin kendine özgü bir "Keloğlan"ı vardır. Dünya masalları konusunda karşılaştırmalı çalışmalar yapan araştırmacılar Keloğlan tipinin özellikleri üzerinde de durmuşlardır.
Türk masallarında Keloğlan, yaşlı annesiyle birlikte yaşayan öksüz ve yoksul bir delikanlıdır.Birçok masalda anlatılan şehzadelere, üstün nitelikli kimselere benzemez.Yoksulluğunu ve kimsesizliğini kurnazlığı, yardımseverliği ya da cesaretiyle unutturur.Başlangıçta miskin miskin oturan, annesinin zoruyla istemeye istemeye iş tutan, aptallığı ve unutkanlığı yüzünden yaptığı işi eline yüzüne bulaştıran biridir. Beklenmedik bir anda, güç durumda kalmış bir insan ya da hayvana yardım ettiği için onlardaki olağanüstü güçlerin desteği ile talihi döner.Keloğlan'ın yazgısı kıyıcı, acımasız, haksızlık yapmayı huy edinmiş kimseler karşısında kurnaz ve akıllıca davranışlarıyla da değişebilir.Her iki durumda da Keloğlan sonuçta varlıklı, güçlü bir insan olur ve annesiyle birlikte mutlu bir yaşama kavuşur.Bu yönüyle Keloğlan tipi ve Keloğlan masalları halkın yoksulluktan kurtulma, varlıklı ve güçlü olma, zulmedenlerden öç alma özlemlerini dile getirmektedir.Türk masallarının kahramanı olan Keloğlan iki ayrı görünüşte karşımıza çıkar. Birincisi masalın başından sonuna kadar genellikle değişmeden kalır. Varlıklı, güçlü bir insan olduktan sonra da asıl kimliğini korur.
Bazı masallarda ise Keloğlan, yardım ettiği iyi kalpli bir insanın desteği ile kellikten kurtulur, saçları çıkar.Bazı kahramanlar da başlarına işkembe ya da tüyleri ütülenmiş deriden bir takke geçirerek Keloğlan kılığına girerler. Bu yapay kellik ve sahte Keloğlanlık masal boyunca sürer ve olumsuz durumun ortadan kalkıp kahramanın kurtulmasıyla sona erer.Bu ikinci türden Keloğlan tipine "Sahte Keloğlan" da denmektedir.
Bunlar çeşitli nedenlerden ötürü gizlenme gereği duyan kimselerdir.Başına gelenler, davranışları ve sevimliliğiyle Keloğlan tipi toplumda herkesçe bilinir ve sevilir. Keloğlan halk hikâyelerinde, Karagöz ve ortaoyununda da yer alır. Masallardaki kadar olmasa da buralarda da kendini gösterir ve olaylara karışarak etkili olur. Türk halk edebiyatı içinde önemli bir yeri olan Keloğlan masalları birçok araştırmacı tarafından derlenmiş ve yayımlanmıştır.Bunlardan 18 tanesi Tahir Alangu'nun Keloğlan Masalları (1967) adlı kitabında bulunmaktadır.
Yazılar_için_kaynak;http://www.msxlabs.org/forum/masal-kahramanlari/21179-keloglan-keloglan-kimdir-keloglan-hakkinda.html

19 Haziran 2009 Cuma

YAVUZ SULTAN SELİM - I. SELİM'İN KAFTANI

yavuz sultan selim'in kaftanı - 2006

YAVUZ SULTAN SELİM
I. Selim ya da Yavuz Sultan Selim, (d. 10 Ekim 1470, Amasya - ö. 21-22 Eylül 1520)
9. Osmanlı padişahı ve 74. İslam halifesidir.
Babası II. Bayezid, annesi Dulkadiroğulları Beyliği'nden Gülbahar Hatun'dur. Tahtı devraldığında 2.375.000 km2 olan Osmanlı topraklarını sekiz yıl gibi kısa bir sürede 2,5 kat büyütmüş ve ölümünde imparatorluk topraklarının 1.702.000 km2'si Avrupa'da, 1.905.000 km2'si Asya'da, 2.905.000 km2'si Afrika'da olmak üzere toplam 6.557.000 km2'ye çıkarmıştır. Padişahlığı döneminde Anadolu'da birlik sağlanmış; halifelik Abbasilerden Osmanlı Hanedanına geçmiştir. Ayrıca devrin en önemli iki ticaret yolu olan İpek ve Baharat Yolu'nu ele geçiren Osmanlı, bu sayede doğu ticaret yollarını tamamen kontrolü altına almıştır.
Selim, tahta babası II. Bayezid'e karşı darbe yaparak çıkmıştır. Şehzade Selim, tahta çıkmadan önce vali olarak Trabzon'da görev yapmıştır. Yavuz Sultan Selim'e kızını vermiş olan Kırım Hanı Mengli Giray, ona askeri destek sağlayarak tahta geçmesine yardım etmiştir. 1512'de tahta çıkan Sultan Selim, Eylül 1520'de Aslan Pençesi (Şirpençe) denilen bir çıban yüzünden henüz 50 yaşında iken vefat etmiştir.

17 Nisan 2009 Cuma

NURULLAH BERK

nurullah berk - portre - 1990

Nurullah Berk (d. 22 Mart 1906, İstanbul - ö. 9 Ocak 1982, İstanbul)
Türk ressam. Türkiye’ de geometrik-figüratif yapımcılığın (konstruktivizim) ilk temsilcilerinden biridir. Eserlerinde kübizm etkilenmeleri de mevcuttur.
Eğitimi: Galatasaray Lisesini bitirdikten sonra, Sanayi-i Nefise Mektebi' nde İbrahim Çallı ve Hikmet Onat' ın öğrencisi oldu. 1924' te Fransa'ya gitti ve Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nda Ernest Laurent' la çalıştı. 1928' de öğrenimini tamamlayarak Türkiye' ye döndü ve bir grup arkadaşıyla “Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birligi" nin kuruculan arasında yer aldı.
D Grubu1933'te Türkiye'ye döndü ve aynı yıl Abidin Dino, Elif Naci, Zeki Faik İzer, Cemal Tollu ve Zühtü Mürüdoğlu ile birlikte "Türkiye'ye egemen izlenimci tutuma karşı, biçim olarak Batı’ daki çağdaş akımlara paralel kübist ve yapımcı teknik” şeklinde tarif edilen yeni bir anlayışın öncülüğünü yaptı. Berk’in önerisiyle bu grup “D Grubu” ismini aldı.
En tanınmış eserleri: İskambil Kağıtlı Natürmort, Ütü Yapan Kadın, Gömlekçi,Odalık, Dikenler, Kuşlar'dır.
Kazandığı ödüller: Yurtiçi ve yurtdışında birçok sergi açan Berk, 1947'de Ahmet Çanaklı Ödülünü, 1966'da 28. Devlet Resim ve Heykel Sergisi birincilik odülünü ve 1975'te DYO Ödülü Resim Yanşmasını kazandı. Berk'in son 15 yıllık çabası ise "Dogu ile Batı esprilerini kaynaştırmak, geleneksel sanat biçimlerini Bah anlaşıyla bağdaştırmak" biçiminde yorumlandı. 1953'te Suut Kemal Yetkin'le birlikte UNESCO'ya baglı Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Birligi'nin Türkiye ulusal komitesini kuran Berk'in sanat tarihi, resim ve heykel sanatı konulu çok sayıda yayınlanmış yapıtı vardır.

3 Mart 2009 Salı

DEDE KORKUT HİKAYELERİ

dede korkut masalları 
DEDE KORKUT MASALLARI
Dede Korkut hikâyeleri, Oğuz Türkleri'nin en bilinen epik destanlarındandır. Bu türün ilk örnekleri 15-16. yüzyılda yazıya geçirilmiştir. Dede Korkut Kitabındaki hikâyeler tarih boyunca dilden dile, anlatıcıdan anlatıcıya aktarılan bir sözlü gelenek ürünüdür. Bu süreç içerisinde değişikliklere uğrayan hikâyeler 16. yüzyılda yazıya geçirilmişlerdir.
Dede Korkut, destanların ilk anlatıcısıdır. Dede Korkut Hikayelerinde veli bir kişi olarak ortaya çıkar. Oğuzlar önemli meseleleri ona danışırlar. Keramet sahibi olduğuna inanılır. Gelecekten haberler verdiği söylenir. Ozan ve Kam dır. Oğuzname’de, Dede Korkut’un 295 yıl yaşadığı ve Muhammed bin Abdullah Muhammed’e elçi olarak gönderildiği anlatılmaktadır. Oğuz Han’a vezirlik yapmış olduğu da bilinir. Kopuz çalıp, hikmetli sözler söyler. Kopuzuna da kendine duyulduğu gibi saygı duyulur.

18 Şubat 2009 Çarşamba

ÇAYDA ÇIRA - ÇAYDAÇIRA

halk oyunları - çaydaçıra - 1969
ÇAYDAÇIRA 
Bu oyun Elazığ Harput’tan derlenmiştir. Oyun “Mumlu Dans” namıyla dünyaca tanınmaktadır. Çayda Çıra oyunu hakkında çeşitli efsaneler vardır. Ancak bunlar dilden dile dolaşan halk masallarına benzemekte ve diğer şehirlerimizde anlatılan efsanelerin bir varyantı ya da değişikliğe uğramış bir şekli olarak anlatılmaktadır. Oyun orijini itibariyle aydınlatma amacı güdülerek ortaya çıkmıştır.
Eskiden kaçış göçüş olmadığı için, kız-erkek karma oynanan bu oyun, günümüzde karma oynandığı gibi, ayrı ayrı da oynanır. 
Çayda Çıra oyunu sürekli olarak kendi melodisi ile oynanır. Ancak oyunun başlangıcında"Şirvan” ya da “Gelin Ağlatma Havası” denilen bir melodi çalınır. Bu oyunun melodisi ile başka bir oyun oynanmadığı gibi, bu oyun başka bir melodi ile de oynanmamaktadır. Oyun 10/8 lik usulde "Şirvan" makamındadır. Orta çabuklukta bir oyun olan çayda çıra, en az dört-beş kişi ile yürütülür. Arka arkaya dizilerek bazen tek dizi, bazen de daire şeklinde oynanmaktadır. Halay sınıfından çok, dini bir raksa benzemektedir. Taklitli bir oyun olmayan "Çayda Çıra", usûl itibariyle başladığı gibi bitmekte ve usûlde bir değişiklik olmamaktadır. Hem açık, hem de kapalı yerlerde oynanır. Güvey yada gelin misafir önüne çıkarılırken ve de "güvey gezdirmesi" geleneği yerine getirilirken oynanır.
Tüm oyunlarda başta oynayana kolbaşı, sonda oynayana son başı ya da “poçik” denir . Sadece halay oyununda "Halay başı" ve "Halay sonu" adları kullanılır. Oyunun aracı çift tabak ve içerisindeki üçer mumdan ibarettir. Oyun yürütülürken "Heey, Teey, Tey" diye nara atılır. 

16 Şubat 2009 Pazartesi

ALTINORDU DEVLETİ - BATU HAN

altınordu devleti '1227-1502'- batu han - 1987

ALTINORDU DEVLETİ - BATU HAN

Altın Orda Devleti (Moğolca: Алтан Ордны улс), 
Moğolların kurduğu devletlerden biridir. Kazan ve çevresinde bulunan Kazan Türkleri medeniyeti ve Türk kitlesinin yoğunluğu karşısında Moğol Altınorda yöneticileri, gittikçe Türkleşmişlerdir. Altınordu Devleti olarak da bilinen bu devlet, 13.-16. yüzyıllarda Doğu Avrupa ile İdil Nehri boylarında egemen olmuştur.
Moğol İmparatoru Cengiz Han ölmeden önce topraklarını oğulları arasında paylaştırmıştı. Seyhun Irmağı ile Balkaş Gölü'nün batısındaki yerleri büyük oğlu Cuci Han'a vermişti. Cuci Han'ın küçük oğlu Batu Han, batıya doğru giriştiği seferlerle bu toprakları genişletti. Cuci’nin toprakları sonradan Batu Han ile ağabeyi Orda Han arasında paylaşıldı. Balkaş ile Aral gölleri arasındaki ve Seyhun Irmağı'nın güneyindeki yerler Orda'ya verildi. Harezm ve yeni alınan topraklar Batu'nun yönetimine bırakıldı. Orda'nın yönetimindeki doğu bölgesine Ak Orda , Batu'nun yönetimindeki batı bölgesine de Gök Orda adı verildi. Gök Orda sonradan Altın Orda olarak adlandırıldı.
1242’de Altın Orda Devleti’ni kuran Batu Han, İdil Nehri'nin aşağı havzasındaki Saray kentini kendine başkent edindi ve topraklarını genişletti. 1256’da Batu Han öldüğünde devletin sınırları Kıpçak Bozkırı’nı (Deşt-i Kıpçak), İdil'in aşağı ve orta havzasını, Seyhun ve İdil ırmakları arasındaki Aral Gölü yöresini, Kafkasların Azerbaycan'a kadar olan kesimini kapsıyordu. Altın Orda Devleti, Lehistan (Polonya) ve Litvanya’yı vergiye bağlamıştı.
Batu Han’ın yerine Berke Han geçti. Berke Han, İslam dinini benimsedi ve Moğolların bir başka kolu olan İlhanlılarla savaştı. Bulgaristan'da Bizans ordusunu yendi. 1260’ta, ortaçağın en büyük kentlerinden biri sayılan Saray Berke kentini kurdu.
Berke Han'ın ölümünden sonra Mengü Timur Han, Özbek Han ve Canıbek Han Altın Orda Devleti’nin gücünü korudular. Canıbek Han'ın ölümünden sonra taht kavgaları başladı. Toktamış Han 1380'de Timur'un desteğiyle tahta çıkarak bu çatışmalara son verdi. Daha sonra Timur’un Altın Orda topraklarına sefer düzenlemesi ve taht kavgalarının yeniden başlaması Altın Orda Devleti'ni güçsüz düşürdü. Bu kavgalarla parçalanan Altın Orda Devleti topraklarında Kazan Hanlığı, Kırım Hanlığı, Astrahan Hanlığı, Nogay Hanlığı ve Sibir Hanlığı kuruldu. Kalan toprakları Kırım Hanlığı ele geçirdi ve 1502'de Altın Orda Devleti tarihten silindi.
Altın Orda Devleti'de yönetsel konular soyluların oluşturduğu Kurultay'da görüşülür ve karar bağlanırdı. Topraklar ve otlaklar Moğol soylularının elindeydi. Halk bu toprakları işler, ürünlerin belirli bir bölümünü bağlı oldukları beye verirdi. Göçebe bir toplumdan gelen Altın Orda hükümdarları, göçebeleri yerleşik düzene geçirmeye çalıştılar. Aşağı İdil’de 20’den çok kent kurdular. Bu kentlerin en büyüğü olan Saray Berke’nin nüfusunun 100 binden daha fazla olduğu sanılır.

28 Ocak 2009 Çarşamba

HASANOĞLAN HEYKELCİĞİ

hasanoğlan heykelciği - 1992

HASANOĞLAN HEYKELCİĞİ

Ankara ili Elmadağ ilçesi Hasanoğlan beldesi sınırları içerisinde ele geçirilmiş M.Ö. 2100-2000
yıllarına ait Hatti sanatının güzel bir örneğidir. Rastlantı sonucu Hasanoğlan'da kayaların arasında bulunmuştur. Muhtemelen mezar hediyesi olarak düşünülüp yapılmış; baş, göğüs, gövdedeki kemer ve ayaklarındaki halhallar altından yapılmıştır. Eserin baş yapısının arkası Hititler'de altın ve gümüşten yapılmış, dini törenlerde sıvı sunu (libasyon) yapılmakta kullanılan testilerin üzerindeki desenlerle benzerlik göstermektedir.

yazıla riçin kaynak : http://definecilik.blogspot.com/2007/08/hasanolan-heykelcii.html

16 Aralık 2008 Salı

SAATÇİ ALİ EFENDİ KONAĞI - İZMİT

saatçi ali efendi konağı- izmit - 1978

Saatçi Ali Efendi Konağı - Etnografya Müzesi
1774 yılında İzmit'in denize hakim eğimli bir yamacı üzerine inşa edilmiş olan konak; planı ahşap kepenkli ve lokmalı, parmaklıklı pencereleri, dış ve iç duvarlarındaki kalem işi süslemeleriyle dönemini en iyi yansıtan sivil mimarlık örneklerimizden biri olarak günümüze kadar gelmiştir.
İzmit Veli Ahmet Mahallesi, Alaca Mescit Yokuşu üzerinde bulunan konak bodrum, zemin ve üst kat olmak üzere toplam üç katlıdır. Müze-ev niteliğini taşıyan konakta baş oda, yemek odası, gelin odası gibi düzenlemelerin yanı sıra, bölgenin kültürünü yansıtan etnografik nitelikte eserler sergilenmektedir.
Konak, 29.09.1987 tarihinde Etnografya Müzesi olarak hizmete açılmakla geçmişten günümüze ulaşan kültür varlıklarımızdan biri daha değerlendirilerek gelecek kuşaklara aktarılmaktadır.

Veli Ahmet Mahallesi, İzmit Tel : (0262) 321 22 74 Faks : (0262) 325 53 54
Pazartesi dışında her gün 08.30-12.30/13.30-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.

yazılar için kaynak: http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/Saat%C3%A7i_Ali_Efendi_Kona%C4%9F%C4%B1

20 Şubat 2008 Çarşamba

KÜLTÜR SANAT TARİH

selçuk çinisi - 1967

feyhamen duran - laleli buket - 1986

dede korkut masalları

çaydaçıra - halk oyunları - 1969

yavuz sultan selim'in kaftanı - 2005

g. yüksel - KKTC - 2000

bir urfa evi - 1997

nurullah berk (portre) - 1990

hasahoğlan heykelciği (hasanoğlan) - 1992

Türk karikatür sanatı (amcabey) - 1991

Türk çocuk masalları ( keloğlan - açıl sofram açıl ) - 1991

sistrum (horoztepe) - 1991

Türk seramik sanatı ( selçuklu 13. yy. ) - 1991

küpe - 1993