11 Mayıs 2009 Pazartesi

TED ANKARA - PULCULUK KULÜBÜ - HATIRA PULU

TED ANKARA KOLEJİ HATIRA PULU BASTIRDI
Pulculuk kulübünü yönetmelik değişir değişmez kuran Ted ankara koleji bu bir öncülük daha yaptı, pulculuk kulübünün öncülüğünde bastırılan ilk hatıra pullarına da öncülük etti.
Bu aktivitede emeği olan tüm gönüllüleri ve yöneticileri pulseverler olarak kutluyoruz.

TED internet sitesindeki haber; 
"Pulculuk Kulübümüzden TED Ankara Koleji Hatıra Pulu"
İlköğretim Okulumuz II. Kademe Pulculuk Kulübü Danışman Öğretmeni Ahmet KURU ve öğrencilerimiz, PTT Genel Müdürlüğü tarafından iki farklı valörden oluşan hatıra pulu bastırdılar. Hatıra pulları geliri TED’de burslu okuyan öğrencilere verilmek üzere öğretmenlerimize satışa sunuldu.

30 Nisan 2009 Perşembe

ETNOGRAFYA MÜZESİ - ANKARA

etnografya müzesi - ankara 

Ankara Etnografya Müzesi Kurtuluş Savaşında Cuma namazlarının kılındığı eski adı Namazgâh Tepesi olan yerde kuruldu. 

Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, eski mesai arkadaşı Budapeşte Etnografya Müzesi şeflerinden Türkolog J. Meszaroş’un müzenin kuruluşu konusundaki görüşleri sorularak, kendisine hizmet teklif edildiği, Prof. Meszaroş’un bakanlığa sunduğu 29 Kasım 1924 tarihli raporundan anlaşılmaktadır. Böylece Halk Müzesi'nin kurulmasına hazırlık yapılmak üzere, 1924’te İstanbul’da Prof. Celal Esad (Arseven) başkanlığında, daha sonra 1925 yılında İstanbul Müzeler Müdürü Halil Erdem başkanlığında, eser toplamak ve satın almak üzere özel bir komisyon kurulmuştur. Satın alınan 1250 adet eser, 1927 yılında inşası tamamlanan müzede teşhir edilmiştir. Müze Müdürlüğü'ne de Hamit Zübeyr Koşay atanmıştır.

15 Nisan 1928 yılında müzeyi ziyaret eden Gazi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) müze hakkında bilgi aldıktan sonra, Afgan Kralı Amanullah Han’ın Türkiye’yi ziyaretleri nedeniyle, müzenin açılmasına emir buyurmuşlardır. Müze 18.7.1930’da halka açılmış ve 1938 Kasım ayında Müzenin iç avlusu, geçici kabir olarak ayrılıncaya kadar açık kalmıştır. Atatürk'ün naaşı 1953'de Anıtkabir'e nakline değin burada kalmıştır. Bu kısım halen Atatürk’ün anısına hürmeten sembolik bir kabir şeklinde korunmaktadır, üzerinde beyaz mermere yazılmış şu kitabe bulunmaktadır. “Burası 10.11.1938'de sonsuzluğa ulaşan Atatürk’ün 21.11.1938 den 10.11.1953 e kadar yattığı yerdir.” 

6-14.11.1956 tarihinde Uluslararası Müzeler Haftası nedeniyle gerekli değişiklikler yapılarak, tekrar halkın ziyaretine açılmıştır.

28 Nisan 2009 Salı

ÇOCUK SAĞLIĞI - AŞI

çocuk sağlığı - aşı - 1988
AŞI NEDİR?
İnsan ve hayvanlarda hastalık yapma yeteneğinde olan virüs, bakteri vb. mikropların hastalık yapma kudretlerinden arındırılarak ya da bazı mikropların salgıladığı zehirlerin etkisinin ortadan kaldırılarak sağlam kişilere verilmesi için geliştirilen biyolojik maddelere aşı denilmektedir. Aşı, kişileri hastalıklardan ve hastalıkların kötü sonuçlarından koruyabilmesi için, sağlam ve risk altındaki kişilere uygulanmaktadır.
Aşılar ölü veya zayıflatılmış mikroorganizma içeren (bakteri veya virüs) ve enfeksiyon hastalıklarının tedavi ve korumasında kullanılan biyolojik ürünlerdir. Aşıların etki mekanizması doğal hastalığa benzerdir; her ikisi de bağışıklık sistemini uyarır ve vücuda girmiş olan mikrobu tanır ve hafıza oluşturur. Daha sonra aynı mikrop vücuda yeniden girdiğinde bağışıklık sistemi onu tanır ve hastalık yapmasına fırsat vermeden yok eder. Hastalığı geçirme ve aşılanma arasındaki en önemli fark aşılanma ile hastalığı geçirmemektir.
Oluşan antikorlar vücutta uzun süre kalırlar ve bu süre içinde aynı mikrop vücuda tekrar girerse ,bu mikrobun hastalık oluşturmasına fırsat vermeden ortadan kaldırılmasını sağlarlar. Herhangi bir aşının koruyucu etki gösterebilmesi için uygun yaşlarda ve uygun aralıklarla yapılması şarttır. Zira aşıların çocuklara hastalıklara yakalanma riskinin en yüksek olduğu dönemlerden önce yapılması gerekmektedir.
Başlıca aşı tipleri şunlardır; 
Canlı aşılar: Aşı içerisindeki mikroorganizma canlı olmakla birlikte vücut için tamamen zararsız hale getirilmiştir. Verem, kızamık, kızamıkçık ve kabakulak aşıları buna örnektir.
Ölü aşılar: Aşıda kullanılan mikroorganizmalar öldürülmüştür. Ancak vücudu uyararak antikor dediğimiz koruyucu maddelerin yapılmasını sağlayacak özellikleri korunmuştur. Boğmaca aşısı buna örnektir.
Subünit aşılar: Aşıda kullanılan mikroorganizmalar öldürüldükten sonra parçalanarak,bu parçalardan vücudu uyararak koruyucu antikorların yapılmasını sağlayacak parçaları aşı yapımında kullanılmaktadır. Örnek olarak Hepatit B ve Grip aşıları verilebilir.
Toksoid aşıları: Bu tür aşılarda mikroorganizmaların kendileri kullanılmaz. Bazılarının ürettiği zehirler çeşitli kimyasal maddelerle işlenir ve hastalık yapıcı etkileri yok edilerek aşı yapımında kullanılır. Tetanoz ve difteri aşıları bu tip aşılardır.

21 Nisan 2009 Salı

TÜRKSAT

Türksat (Türk haberleşme uyduları sistemi) - 1994 
Türksat Uydu Haberleşme Kablo TV ve İşletme A.Ş.
Türkiye'nin tek uydu operatörüdür. 200 civarında TV, radyo, data yayını vardır. Şirket; TV ve Radyo yayıncılığı, Kablo TV hizmeti, Internet bağlantısı, Veri transferi, VoIP gibi hizmetleri sunmaktadır.
Uydular; Türkiye'nin ilk uydusu Turksat 1A, 24 Ocak 1994'de fırlatılmış ve kalkışından 12 dakika sonra infilak etmiştir. Türksat 1B uydusu da aynı yıl içinde gönderilmiştir. 
Şirketin üçüncü uydusu Türksat 1C, 1996 yılında hizmete alınmıştır. 
Türksat 2A (Eurasiasat 1) uydusu ise 10 Ocak 2001'de fırlatılmıştır. Türksat 1C ile aynı konumdadır.
Turksat 3A uydusu, 13 Haziran 2008 saat 01:05'de Türksat A.Ş. ile Fransız iletişim sirketi Thales Alenia Space arasında imzalanan sözleşmeye bağlı olarak Fransız Guyanası'ından fırlatılmıştır.
2005 Temmuz ayı itibari ile Telekomdan KabloTV' yi devir almıştır. Kendi müşteri hizmetleri takip otomasyon yazılımlarını kendi bünyesindeki yazılımcı kadrosu ile kısa bir sürede gerçekleştirmesiyle birçok kamu kurumuna örnek teşkil etmektedir.
Türksat 1B (31.3° Doğu)
Türksat 1C (31.3° Doğu)
Türksat 2A (Eurasiasat 1) (42.0° Doğu)
Türksat 3A (42.0° Doğu)
Türksat 4A (42.0° Doğu - 2011'de fırlatılacak)
Türksat 5A (TUSAT 1) (42.0° Doğu - 2014'te fırlatılacak)

17 Nisan 2009 Cuma

NURULLAH BERK

nurullah berk - portre - 1990

Nurullah Berk (d. 22 Mart 1906, İstanbul - ö. 9 Ocak 1982, İstanbul)
Türk ressam. Türkiye’ de geometrik-figüratif yapımcılığın (konstruktivizim) ilk temsilcilerinden biridir. Eserlerinde kübizm etkilenmeleri de mevcuttur.
Eğitimi: Galatasaray Lisesini bitirdikten sonra, Sanayi-i Nefise Mektebi' nde İbrahim Çallı ve Hikmet Onat' ın öğrencisi oldu. 1924' te Fransa'ya gitti ve Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nda Ernest Laurent' la çalıştı. 1928' de öğrenimini tamamlayarak Türkiye' ye döndü ve bir grup arkadaşıyla “Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birligi" nin kuruculan arasında yer aldı.
D Grubu1933'te Türkiye'ye döndü ve aynı yıl Abidin Dino, Elif Naci, Zeki Faik İzer, Cemal Tollu ve Zühtü Mürüdoğlu ile birlikte "Türkiye'ye egemen izlenimci tutuma karşı, biçim olarak Batı’ daki çağdaş akımlara paralel kübist ve yapımcı teknik” şeklinde tarif edilen yeni bir anlayışın öncülüğünü yaptı. Berk’in önerisiyle bu grup “D Grubu” ismini aldı.
En tanınmış eserleri: İskambil Kağıtlı Natürmort, Ütü Yapan Kadın, Gömlekçi,Odalık, Dikenler, Kuşlar'dır.
Kazandığı ödüller: Yurtiçi ve yurtdışında birçok sergi açan Berk, 1947'de Ahmet Çanaklı Ödülünü, 1966'da 28. Devlet Resim ve Heykel Sergisi birincilik odülünü ve 1975'te DYO Ödülü Resim Yanşmasını kazandı. Berk'in son 15 yıllık çabası ise "Dogu ile Batı esprilerini kaynaştırmak, geleneksel sanat biçimlerini Bah anlaşıyla bağdaştırmak" biçiminde yorumlandı. 1953'te Suut Kemal Yetkin'le birlikte UNESCO'ya baglı Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Birligi'nin Türkiye ulusal komitesini kuran Berk'in sanat tarihi, resim ve heykel sanatı konulu çok sayıda yayınlanmış yapıtı vardır.

16 Nisan 2009 Perşembe

TÜRKİYE İSTATİSTİK GÜNÜ

Türkiye istatistik günü - 1991

Ana hedefi 21. yüzyıla "Çağdaş Türk İstatistik Sistemi"ni kurarak girmek olan Devlet İstatistik Enstitüsü, ülkemizin ekonomi, toplum ve kültür konularında ihtiyaç duyulan bilgilerini, bilgi ve iletişim çağının gerekli kıldığı hızda, uluslararası düzeyde üretirken, bu görevin önemi ve büyüklüğü nedeniyle "9 MAYIS" günü "TÜRKİYE İSTATİSTİK GÜNÜ" olarak ilan edilmiştir.

31 Mart 2009 Salı

ULUDAĞ (Bursa)

uludağ (bursa) - 1982
ULUDAĞ
Uludağ, ''Olimpos Dağı'' olarak da bilinir. Bursa ili sınırları içinde, 2543 m yüksekliği ile Türkiye'nin en büyük kış ve doğa sporları merkezi olan dağ. Evliya Çelebi seyahatnamesinde bu dağdan CEBELİ RUHBAN diye söz eder. Ayrıca halk arasında KEŞİŞ dağı olarakta bilinir. Homeros Uludağ'a Olympos Misios veya Bithynik Olymp diyordu. Uludağ, ilk hristiyan keşişlerin inzivaya çekildikleri yerleşim yerlerinden biridir.
Marmara bölgesinin en yüksek dağı. Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan Uludağ'ın uzunluğu 40 km'yi bulur. Genişliği ise 15-20 km'dir. En yüksek noktası Kartaltepe'de 2543 m'dir. Türkiye'nin önemli volfram yatakları buradadır. Uludağ'dan kaynaklanan derin vadiler içindeki pekçok dere, Nilüfer Çayı ile Göksu'ya ulaşırlar. 
Uludağ modern dağ tesisleri, teleferiği Bursa'nın hemen yanında olması ile dağ turizminin merkezi olmuştur. Yol durumunun uygunluğu, her mevsim kar bulunması, eşsiz manzaraları buraya turist çekmektedir. 
Doğu, kuzey eteklerinin Bursa Ovasına yakın yerlerinde sıcak su kaynaklarının bulunmasından burada kaplıcalar meydana gelmiştir. Bursa'nın Çekirge semtindeki bu kaplıcalar pekçok hastalığa şifa olmaktadır.

Bitki örtüsü
Bitkisel zenginlik bakımından ender yerlerden biridir. 350 m den itibaren: defne, zeytin, katran ardıcı, fındık, laden, funda, kızılçam, maki ve çalılık alanlar, 350-700 m arası: kestane, akçakesme, erguvan, koca yemiş, dağ çileği, zeytin, katırtırnağı, Girit ladeni, mazı meşesi, gürgen, kızılcık, alıç, geyikdikeni, sırımbağı, yabani defne, karaağaç, kayın, titrek kavak, karaçam, 700-1000 m arası: kestane, kayın, sapsız meşe, titrek kavak, karaçam, yabani kızılcık, alıç, geyikdikeni, muşmula, 1000-1050 metreden itibaren: kayın ormanları 1500 metreye kadar ulaşır. 1500-2100 m arası: Uludağ göknarı, bodur ardıç, yaban mersini, ayı üzümü, yabani gül, geyik dikeni, çoban üzümü, söğüt, karaçam, kayın, gürgen, titrek kavak, sırımbağı, yoğurtotu, kekik , bitotu, misk soğanı, hindiba, bahar yıldızı, çok çiçekli gelincik, yabani elma. 

İklim
Dağın iklimi; alt kademelerde Akdeniz iklim tipi, zirveye doğru nemli mikro termik iklim tipine dönüşürken, kışları yüksek rakımlarda buzlu iklim görülür.  Kar yağışlı günler yıllık 66,7 gün, kar ile örtülü günler yıllık 179,2 gündür.

26 Mart 2009 Perşembe

ÇOCUK ESİRGEME KURUMU

çocuk esirgeme kurumu 

ÇOCUK ESİRGEME KURUMU 
1917 (6 Mart) İstanbul Himaye-i Etfal Cemiyeti İstanbul'da kuruldu.
1917 ( 28 Kasım) Firuz Ağa'da ilk Çocuk Misafirhanesinin açılışı yapıldı.
1920 (Teşrinievvel) ÇEK Cenevre'deki Merkez tarafından tanındı.
1921 (17 Ocak) Himaye-i Etfal Cemiyeti padişah iradesi ile kamu yararına çalışan cemiyet olarak kabul edildi.
1921 (30 Haziran) Ankara'da Hakimiyeti Milli Matbaasında küçük bir odada Himaye-i Etfal Cemiyetinin kuruluşu gerçekleştirildi.
1922 (4 Şubat) HEC Başkanı Dr. Fuad ve beş arkadaşı Himaye-i Etfal Cemiyetine ek gelir sağlamak amacıyla pullu zarf ve kartpostalların Himaye-i Etfal Cemiyeti yararına kullanımı hakkında tekliflerini, Türkiye Büyük Millet Meclisine sundular.
1923 Ankara Himaye-i Etfal Cemiyetinin kurulup güçlenmesi nedeniyle İstanbul HEC çalışmalarına son verdi.
1923 (26 Kasım) Posta Kanunu ile HEC posta ücretlerinden muaf tutuldu.
1926 (21-22 Haziran) "Himaye-i Etfal Cemiyetine Ait Evrakın Damga Resminden İstisnası Hakkında Kanun " kabul edildi.
1932 (11 Nisan) Dr. Fuad Bey'in 9 Nisan 1932 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiği teklif sonucu 20-30 Nisan tarihleri arası mektup ve telgraflara "Çocuk Şefkat Pulu" yapıştırılması hususu kabul edildi.
1937 (26 Kasım) Çocuk Esirgeme Kurumu Bakanlar Kurulunun 1223 sayılı Kararı ile kamu yararına çalışan dernek olarak kabul edildi.
1956 Ünicef'in Ankara Orman Çiftliğinde kurduğu Süt Fabrikasının üretiminin % 1 'i Çocuk Esirgeme Kurumuna tahsis edildi.
1957 Dünya Çocuk Günü nedeniyle özel seri pullar çıkarıldı.
1964 (12 Eylül) Bakanlar Kurulu Kararı ile 1 Ekim 1964 tarihinden itibaren THK, Kızılay, Ulusal Verem Savaş derneği, Türkiye Yardım Sevenler Derneğinin çıkardığı pulların yerine Kıbrıs Pullarının çıkarılmasına karar verildi.
1969 (30 Haziran) Katolik Yardım Servisince Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumuna yapılan gıda yardımları kesildi.
1970 (6 Haziran) 13513 sayılı Resmi Gazetede Yayınlanan karar ile kurumun bina, arazi ve kurumlar vergisinden, bütün harçlar ve resimlerden muaf tutulması uygun görüldü.
1970 Genel Bütçeden Çocuk Esirgeme Kurumuna hiç yardım yapılmadı.
1972 Barış Gönüllülerinin kurum bünyesinden tasfiyesi kararı alındı.
1972 (20 Temmuz) 1006 Sayılı Kanunla Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumunun bütün vergi, resim ve harçlardan muaf tutulması kabul edildi.
1972 (27 Temmuz) 1610 Sayılı Kanunla kurumun bina ve arazi vergisinden muafiyeti kaldırıldı.
1981 (5 Mayıs) 51 Nolu Milli Güvenlik Kurulu Kararı ile Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumunun genel merkezi, il merkezleri, ilçelerdeki şubeleri ile bucak ve köylerdeki kolları feshedildi.
1983 (24 Mayıs) 2828 Sayılı Yasa İle Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu kabul edildi.
1983 (27 Mayıs) 18059 sayılı Resmi Gazetede 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu yayınlandı.

23 Mart 2009 Pazartesi

ÇOBAN KOPEĞİ - KANGAL

çoban köpeği - 1973
ÇOBAN KÖPEĞİ - KANGAL 
Kangal köpeği'nin kökeni hakkında “rivayet” sayılabilecek bazı görüşler vardır. Ancak, 11 Temmuz 2003'te düzenlenen I. Uluslararası Kangal Köpeği Sempozyumu'nun sonuç bildirisinde, “büyük Türk göçleri sırasında Türkistan'dan Anadolu'ya getirilen bir köpek ırkı olduğu” kabul edilmiştir.
Evliya Çelebi de, Seyahatnâme'sinde Kangal Köpekleri'nden bahseder. O da, bu köpeklerin “aslan kadar güçlü” ve cüsseli olduğunu yazmaktadır. 
Özellikleri ve kullanım alanları 
Kangalların iki çeşidi vardır. Akbaş ve Karabaş. Akbaşların tüyleri az, karabaşların ise sık ve uzundur.
Kangal köpekleri genellikle çoban köpeği olarak nitelendirilirler ancak bekçi köpeği tanımına daha çok uyarlar. Zira diğer çoban köpeği türleri sürüyü korumaktan ziyade yönlendirme ve yönetmekte ustadırlar. Kangal köpeğinin en belirgin özelliği ise sahibine duyduğu aşırı sadakat ve buna bağlı olarak sahibine ait olduğunu düşündüğü şeyleri korumaya yönelik kuvvetli içgüdüsüdür. Bu nedenle çok iyi bir dövüşçüdür. Kurt, çakal gibi yabani hayvanlara karşı çok etkin bir muhafız olmakla beraber aile fertlerine ve özellikle de çocuklara karşı hiçbir tehdit oluşturmazlar. Dünyada kurt boğabilen tek köpek ırkıdır.
Kangal köpekleri, örnek olarak Namibya'da, Alman çoban köpeklerinden daha üstün koruyucu yeteneklere sahip oldukları için, yaygın bir şekilde yerli çiftçiler tarafından kulanılırlar.
Hiç çekinmeden bir ayıya saldıracak kadar cesur, bir pumayı, domuzu öldürecek kadar güçlüdür. Afrika'da manda sürülerini çitalardan, sırtlanlardan ve hatta aslanlardan korumak için kullanılmaktadır. Bilinen en güçlü köpek ırkıdır.

16 Mart 2009 Pazartesi

ORKİDE - SALEP OTU - OPHRYS HOLOSERICEA

orkide - salep otu - ophrys holosericea - 1979
ORKİDE
Familyası: Salepgiller (Orchidaceae). 
Türkiye’de yetiştiği yerler: Anadolu’da tabiî olarak yetişmekle birlikte kültür şekilleri sera ve salonlarda yetiştirilir. 
Sera ve salonlarda yetiştirilen süs bitkisi. Tropik, subtropik, ılıman ve hatta serin iklim kuşaklarında tabiî hâlde yetişir. 20.000’den fazla tür ve varyeteye sâhiptir. Bunlar içinde 15-20 tânesi süs bitkileri olarak yetiştirilmektedir. Bilhassa Ceologyne cristata, Odontoglossum grande, Paphiopedilum insigne ve Lycaste skinneri çok kolay yetişen ve ısı istekleri fazla olmayan türlerdir.
Orkideler, sera ve salon süs bitkileri içinde çok nârin, gâyet güzel, câzip, dekoratif ve uzun müddet dayanan çiçekleriyle kıymetli bitkilerin başında yer alır. Tropikal orkideler genellikle epifit olarak ağaçların üzerinde yaşarlar.
Yetiştirilmesi: Genel olarak sera veya çiçek pencerelerinde, gâyet aydınlık yerlerde bulundurulmalı, sâdece sabah ve akşam güneşine mâruz bırakılmalıdır. Orkidelerin büyük bir kısmında kök ve sürgün verme, ilkbahar ve yaz aylarına rastlar. Bu devrede bitkilerin nisbî rutubetçe yüksek yerlerde bulundurulmaları gerekir. Seralarda bunu temin maksadı ile bitkilere sık sık, çok ince zerreler hâlinde, kireçsiz su püskürtülmesi uygundur. Kireç ve klor ihtivâ eden su, orkidelerde gelişmeye derhal olumsuz etki yapar.

3 Mart 2009 Salı

DEDE KORKUT HİKAYELERİ

dede korkut masalları 
DEDE KORKUT MASALLARI
Dede Korkut hikâyeleri, Oğuz Türkleri'nin en bilinen epik destanlarındandır. Bu türün ilk örnekleri 15-16. yüzyılda yazıya geçirilmiştir. Dede Korkut Kitabındaki hikâyeler tarih boyunca dilden dile, anlatıcıdan anlatıcıya aktarılan bir sözlü gelenek ürünüdür. Bu süreç içerisinde değişikliklere uğrayan hikâyeler 16. yüzyılda yazıya geçirilmişlerdir.
Dede Korkut, destanların ilk anlatıcısıdır. Dede Korkut Hikayelerinde veli bir kişi olarak ortaya çıkar. Oğuzlar önemli meseleleri ona danışırlar. Keramet sahibi olduğuna inanılır. Gelecekten haberler verdiği söylenir. Ozan ve Kam dır. Oğuzname’de, Dede Korkut’un 295 yıl yaşadığı ve Muhammed bin Abdullah Muhammed’e elçi olarak gönderildiği anlatılmaktadır. Oğuz Han’a vezirlik yapmış olduğu da bilinir. Kopuz çalıp, hikmetli sözler söyler. Kopuzuna da kendine duyulduğu gibi saygı duyulur.

25 Şubat 2009 Çarşamba

İSPİNOZ - FRINGILLA COELEBS

ispinoz - fringilla coelebs - 2004

ISPINOZ (FRINGILLA COELEBS) CHANFFINCH 

Yerlidir. Trakya, Marmara, Karadeniz, Ege ve Akdeniz bölgeleri ile, Orta Anadolu'nun Kuzey ve Doğu Anadolu'nun Güneydoğu bölgelerindeki ormanlarda yasar.
YASAMA ORTAMI:
Ağaç bulunan her yerde yasar. Ormanlarda, parklarda, tarlalarda, yerleşim yerleri etrafında, bahçelerde, çitlerle çevrili tarım alanlarında yasar. Kışı diğer toplu yasayan kuşlarla birlikte geçirirler.
ÜREMESI:
Erkek Şubat veya Mart ayında yuva yerini hazırlar.Yapılan yuva inşa edildiği agamin kabuğu ile kamufle edilmiştir. Yumurta şayisi 5 olup, kuluçka süresi 12-14 gündür. Kuluçkaya sadece dişi kus yatar.
BESLENMESI:
İspinoz kuvvetli gagaya, sağlam kafatasına, geniş çene kaslarına, sert tohumları öğütmek için kuvvetli taslıklara sahiptir. Tohumlar baslıca yiyecekleri olmasına rağmen, ispinoz yavrularını böcek, örümcek ve özelliklede tırtıllarla besler. Kendileri bitkisel besinler, yağlı tohumlar, çam tohumları ve meyvelerle beslenirler.
TANINMASI:
Ergin erkeklerde alin siyah, tepe, ense ve boynun yanları mavi gri, basın yanları, gerdan ve göğüs kirli pembe, karin ve kuyruk altı beyazdır. Sırtı kırmızı kahverengi, kuyruk sokumu yosun yeşili, kuyruk gri siyah ve hafif çatallıdır. Kanatlar siyahtır, üzerinde 2 beyaz bant vardır. Omuz bası beyazdır. Dişilerin sırtı, basın üstü ve yanları zeytuni kahverengi, gerdan ve göğüs açık gri kahverengidir. ''Pik pik,viyt viyt vit rüt'' ve ''çuyiyiyi-çuyyo'' diye öter.
Boyu; 15 cm.dir.
Yazılar İçin Kaynak: Mehmet KARABOLAT (Türkiye'de Yasayan Kuşlar)

18 Şubat 2009 Çarşamba

ÇAYDA ÇIRA - ÇAYDAÇIRA

halk oyunları - çaydaçıra - 1969
ÇAYDAÇIRA 
Bu oyun Elazığ Harput’tan derlenmiştir. Oyun “Mumlu Dans” namıyla dünyaca tanınmaktadır. Çayda Çıra oyunu hakkında çeşitli efsaneler vardır. Ancak bunlar dilden dile dolaşan halk masallarına benzemekte ve diğer şehirlerimizde anlatılan efsanelerin bir varyantı ya da değişikliğe uğramış bir şekli olarak anlatılmaktadır. Oyun orijini itibariyle aydınlatma amacı güdülerek ortaya çıkmıştır.
Eskiden kaçış göçüş olmadığı için, kız-erkek karma oynanan bu oyun, günümüzde karma oynandığı gibi, ayrı ayrı da oynanır. 
Çayda Çıra oyunu sürekli olarak kendi melodisi ile oynanır. Ancak oyunun başlangıcında"Şirvan” ya da “Gelin Ağlatma Havası” denilen bir melodi çalınır. Bu oyunun melodisi ile başka bir oyun oynanmadığı gibi, bu oyun başka bir melodi ile de oynanmamaktadır. Oyun 10/8 lik usulde "Şirvan" makamındadır. Orta çabuklukta bir oyun olan çayda çıra, en az dört-beş kişi ile yürütülür. Arka arkaya dizilerek bazen tek dizi, bazen de daire şeklinde oynanmaktadır. Halay sınıfından çok, dini bir raksa benzemektedir. Taklitli bir oyun olmayan "Çayda Çıra", usûl itibariyle başladığı gibi bitmekte ve usûlde bir değişiklik olmamaktadır. Hem açık, hem de kapalı yerlerde oynanır. Güvey yada gelin misafir önüne çıkarılırken ve de "güvey gezdirmesi" geleneği yerine getirilirken oynanır.
Tüm oyunlarda başta oynayana kolbaşı, sonda oynayana son başı ya da “poçik” denir . Sadece halay oyununda "Halay başı" ve "Halay sonu" adları kullanılır. Oyunun aracı çift tabak ve içerisindeki üçer mumdan ibarettir. Oyun yürütülürken "Heey, Teey, Tey" diye nara atılır.